Çocukken bir yere gitmek istemediğimde
Evin dış kapısına yapışırdım ellerimle
Öyle bir sıkı tutunurdum ki
Ayaklarımdan çeke çeke ayırmak zorunda kalırdı beni oradan annem ve babam
Bir yandan ağlardım dışımdan
Bir yandan eğlenip keyif alırdım içimden
Keyif alırdım çünkü
Bence uçardım
Ayaklarım havada, ellerim evin dış kapısının kenarında
Annemce ve babamca ise şımarıklık yapardım, onlara eziyet edip iş çıkarırdım
Ağlardım çünkü
Neyi isteyip neyi istemediğimin yoktu kıymeti
Bir yere gitmek istemiyorsam istemiyordum işte, nokta bitti.
Üç dört yaşlarımda bile
En çok buna ağlardım
Sözcüklerimin, sarf ettiğim tüm cümlelerin nafile oluşuna
Havada süzülüp benimkilerin yanı sıra iki çift kulağa daha çalınıyor olmasına rağmen en ufak bir tesiri olmayışına
Belki bir derdimin mevcut oluşuna hatta birden fazla belki
Ha bir, ha birden fazla
Bir de olsa, birden fazla da olsa umursanmayışına
Canım soyut ya da somut anlamda yandığı her sefer dayanamayıp ağladığımda şımarıklık yapıyor olduğuma ilişkin doğrudan kesin hüküm kuruluşuna
Sol el bileğim çatladığında, sağ elimin üç parmağı birden kırıldığında dahi akıttığım gözyaşlarının zerre hükmü olmayışına
Hem fiziksel acıdan hem kalp acısından ağlamaya
Ağlamaya, çok ağlamaya, daha çok ağlamaya
Bir süre sonra istesem de ağlayamamaya, senelerce
İçimde artık bir şeyler patlayacakmış gibi hissetsem de, olanca ıkınmaya rağmen bir türlü ağlayamamaya, senelerce
Ağlamanın aslında ne denli kıymetli olduğunu anlamaya
Somut ötesi, madde ötesi, fizik ötesi yalnızlığa
Görünenin ötesindeki görünmeyen hakikate, yalnızlığa
Beni ben yapan veçhelerimin, eşsiz ve özgün parçalarımın kıymeti bilinmeksizin üzerlerine ''sorunlu'' etiketi yapıştırılmasına
En başından beri kronolojik yaşımın gerektirdiğinden çok daha öte bir olgunluk beklentisiyle karşı karşıya kalmaya
Benden bu yönde bir beklenti içerisine giren yetişkinlerin olgunluk konusunda her seferinde sınıfta kalmalarına ve bunun sonuçlarının bana sirayet eden kısımlarıyla her seferinde kendi başıma başa çıkma zorunluluğuna
Somut ötesi, madde ötesi, fizik ötesi kendi başınalığıma
Görünenin ötesindeki görünmeyen hakikate, kendi başınalığıma
Çareyi tüm çocukluluğum boyunca düşler âleminde ve kendimce sarıldığım inanç sistemlerinde arayışıma
Vücudumun dörtte üçünün su oluşu gibi, ruhumun dörtte üçünün korkuyla kaplı oluşuna
Soğukluğa, soğukluğa, soğukluğa
Somut anlamda değil, soyut anlamda soğukluğa
Bir gönül sıcaklığına, ruh yakınlığına hasret kalışıma
Özüme olan güvenimi ve kendime olan inancımı dışarıdan destekleyici tezahüratların, ‘’Sen yaparsın, sen başarırsın!’’ nidalarının hayatımdaki noksanlığına
Somut ötesi, madde ötesi, fizik ötesi
Görünenin ötesindeki görünmeyen hakikatin ta kendisi
Yalnızlığa, kendi başınalığıma, soyut anlamda soğukluğa
Ağlardım en çok
Üç dört yaşlarımda bile ve sonrasında
Çok daha sonrasında da...
Sonra gel de tutunma!
Gel de sarılma bir şeylere haddinden fazla, gel de yapışma sıkı sıkı ve gel de direnme tuttuğunu bırakmamak adına!
Lakin tutunacak dal bulamıyorum şimdi
Desem de
Tam olarak inanmıyorum, inanamıyorum buna ben bile
Halihazırda sahip olduğum, kanlı canlı bir dalım yoksa da tutunmaya elverişli
Düşlerim var, ha bire yıkılıp dursalar da, ha bire istemsizce düşüp durduğum
Bir türlü olmayışlarıyla moralimi yerin dibine düşüren düşlerim var, her olmayışlarında hüsranla kahrolup yerin dibine girmeyi düşlediğim
Düşlerim var geleceğe dair, bir geleceğim olmayacağına inandığım anlar olsa da hatırı sayılır çoklukta
Her yeni gün yaşamaya devam etmeyi tekrar tekrar seçişimin etken maddesi düşlerim var, benim için bu hayatı halihazırda yaşamaya değer kılan...