derinlerde öyle acımasız, öyle keskin
öyle uzak geliyorsun ki hatıralarımıza
neyimizi kaybettik bilmek mümkün değil
sen tenhasın, sen köşe başlarında
sen arka koltuklarda, sokak aralarında
uykuda ve uykusuzlukta acının dilisin.
soluk renkli, zehri sine sine çekmiş içine
gözleri ölgün, sesi kısık ve omuzları düşüksün.
bir yandan uçurtmalar gibi özgürsün içimde
nereye uçtuğun, ne denli dağıttığın bilinmez
sen öyle berrak öyle nahoş ve öyle suskunsun ki
mahpuslarda bile özgürlüğün timsalisin.
dokunursun onarılmaz bir yara açılır,
dokunursun çiçekler açar elini uzattığın yerde
kim ne ister bilinmez hep böyle itilirsin
sen bilinmezsin, sen öyle zıtlıklarla dolusun ki
ikimiz tutuşabiliriz, ben yangının ötesi
sen yangından kurtulmuş eli açık bekleyensin.
söylenmemiş sözler gibi belirsiz, bulanık
-oysa bu sözler içimde en çok hissedilendir-
ardından ağıt yakılacak ölüler ve dirilerdensin.
sen benim yüreğimde öyle bir haldesin ki
ne ölüm yakışıyor kara gözlerine ne yaşamın hevesi
söylemeye bile korktuğum en çok hissettiğimsin.