Deliliğe Övgü


“Akıl, kendini ancak deliliğin zıddında, deliliğin zıddı olarak tanımlayabilmektedir. öyleyse delilik toplum düzeninin varlığı için gereklidir; çünkü bu düzen kendine ancak negatifin aynasında kimlik verebilmektedir.”

Michel Foucault



Yönetmenliğini Terry Gilliam'ın yaptığı 1995 yapımı film, insan türünün sona ermek üzere olduğu yakın bir gelecekte salgına sebep olan olayları araştırması için zamanda yolculuk yaparak geçmişe gönderilen James Cole’un yaşadığı süreci konu almaktadır. Chris Marker’ın La Jetée( 1962) filminden uyarlanmıştır. Film hakkında, Keith Fulton ve Louis Pepe tarafından çekilmiş “The Hamster Factor” adlı bir de belgesel bulunmaktadır.


James Cole geçmişe ve yeryüzüne uyum sağlamakta zorlanmaktadır. Bu yolculuğu gerçekleştiren insanın yaşadığı psikolojik travmaları ana karakterimiz de yaşamaktadır. Bunun tespiti diğer filmlerde mümkündür. Bulunduğu zamanı ve boyutu değiştiren kahramanın algısındaki gerçekliği değiştiriyor ve bu durumlarda da kendisini, delirdiğine ve yaşadıklarının bir hayal ürünü olduğuna inandırmaktadır. Filmin içerisinde Vertigo filminden bir sekans vardır. Bu Chris Marker’ın “Vertigo” filminden etkilendiğini ve filmde bir sekansın öyle yazıldığını söylemesine işarettir. Vertigo filminin o sahnesi ise Cole ile Kathryn’nin sinemaya gittikleri bir sahnede gösterilmektedir.


Filmin temel karşıtlığını şimdiki zaman gelecek zaman ayrımı oluşturmaktadır. Zaman da yolculuğunun ortaya çıkardığı paradokslar, ekolojik tehditler ve insanlığın sonu çerçevesinde kuran ve delilik üzerine yaptığı vurgular bunun yanında virüsler, sapkınlık ve teröre dair içerikleri ile bulunduğu döneme açıklık getirmek istemiştir. Filmde kurulan akıl hastanesi, akıllı ve deli dünyayı karşılaştırabilecek bir yer olarak gösterir. Focault, beslemesi ile de bu durumu karakterlere söyletir. Genel anlamda neyin doğru veya yanlış ya da kimin akıllı veya deli olduğuna çoğunluğun karar verdiğini göstermektedir. Deli olanların orada olanlar mı yoksa dışarıdakiler mi ikilemini yaşatan film kırılma noktası yaşayarak dış dünyada (hastanenin dışındaki dünya) yaşananların hastanenin içinde olanlardan çok da farkı olmadığını ve deliliğin düzen olduğu sürece normal geldiğini aktarır.


Baudrillard’ın da belirttiği gibi bir şekilde delilik diffuze olmuş, toplumun her noktasına yayılmış ve artık görünmez olmuştur.

Bu nedenle “Bugün artık akıl hastanelerine gerek kalmamıştır; çünkü artık her yer bir akıl hastahanesidir.” Bunu filmin ana eksenin de tam olarak görmesek de arka planda yaşanan kırılmalardan birisi de budur.

Dünyayı gelecekteki kötü durumunda kurtarmak şimdiki zamana gelen Cole, mitolojide Kassandra’nın yaşadıklarını yaşamaya başlar. Kassandra mitoloji de Apollon tarafından kimseye söylediğini inandıramayan bir mitolojik kahramandır. Kimse Cole’a inanmamaktadır. Onun ise bu süreçte verdiği savaş, ölüm kalım savaşıdır. Filmin bir diğer temel karşıtlığı da budur. Ölüm kalım mücadelesidir. İnsanların ona inanması gerekmekte ve hayatta kalabilmek için virüsün laboratuvardan kaçırılmasını önlemesi gerekmektedir. Sadece bir kişi ona inanmaktadır. O da psikiyatristidir. Onun da uğraşları yaşanan sonucu değiştirmeyecek ve Cole, kurtarmak için geldiği zamanda ölecektir. Yönetmen, kahramanı görevini yerine getiremeden öldürmüştür yani kahramanın kendini ispatlamasına izin vermemiştir.


Kahramanımızın filmdeki karakterine baktığımızda; zeki, ürkek, zayıf, şizofren, kendine güvenmeyen, sözlerine inanılmayan, kendisine deli olarak bakılan, ağlayan, gerektiğinde şiddete başvurabilen, bir kadının yardımıyla işlerini yürüten, dünyayı kurtarmak için gelen, gelecek zamanda mahkum ama şimdiki zamanda bir anlamda kurtarıcı, bitkin ve pis görünümlü, görevini başarıyla yerine getiremeyen, başaramadığı görevi kadına bırakan, orta sınıf bir kişidir.

[1] Filmi izlediğimiz süre zarfında gelecekte geçen hiçbir sahnede hangi yılda olduğumuz belirtilmemiştir. Terry Gilliam’ın açıklamalarına ve filmin sinopsisine bakıldığında izlediğimiz bu bölümlerin 2035 yılında geçtiğini görürüz. Film süresince 1914, 1918, 1990, 1996 ve 2035 yıllarında yaşanan olayları izleriz.

Filmde zaman kavramı olgusu sonuna kadar zorlanmıştır. Filmdeki zaman anlayışına göre olan her şey, her şeyin hem sebebi hem sonucudur. Bir şeyleri değiştirmek aslında boşa çabadır. Çünkü başından sonuna kadar tüm "zaman" zaten olmuş bitmiştir. Geçmişe giden birisi geçmişi değiştiremez çünkü olaylar zaten o geçmişe gittiği için bu şekilde gelişmiştir. Geçmişe gidebilirsiniz ancak olaylara dokunamazsınız. Filmin içerisinde geçen şu diyalog yazdıklarımızı destekler niteliktedir.


Railly:

— Peki sen bizi kurtarmaya mı geldin ?

Cole:

— Sizi nasıl kurtarabilirim ki? Bunlar zaten oldu bitti.


Zaman kavramını insanlık üzerinden inceleyen ve insanlığın dünyaya neler yapabileceğini gösteren kapital dünya düzeninde insanlığın sınırlarının en acımasız noktalara ulaşabileceğini gösteren bir filmdir. Sonda gelen kadının “I'm in insurance.” sözünü “Ben gelecekti insanların sigortasıyım.” diye okumak da mümkündür.

Film ile ilgili bu konuda tek bir çıkarım yapmak sadece bir kalıba sığdırmaktan ibaret olacaktır.