bir kırlangıcın soluğunda

bulanık rüyalara düşen yapraklar

mezarlığa sevdalanır.

yitirmek için var olana

tükenmek cehennemdir


şimdi kayıp gidiyor elimden

lâl, fersâ ve gövdem

ve ruhumun karanlığı

gündüzü geceye çevirirken

adını hatırlayamadığım

bir veda var dilimde


içimdeki kambur bile yabancı bana

yutkunduğum kırk bin yıl gibi

annemin elleri gibi

bahşettiğin yaşam kabusum oldu.

tenimde hasret hıçkırıkları,

yüzümde yüzünün körlüğü gizliydi


üç kan, üç dua, üç ruh.


inancımın kırıldığı puslu ölüm,

ayaz çöktüğünde

ya da yağmur düştüğünde şehre

mart kadar acımasızdır.

akıp giden gürültüye girdap olan bu işte:

gümrah.


şafakla beraber gelen

belli belirsiz bir toprak kokusu

tüm vazgeçişlerin burukluğunu hatırlatırken

eski kuş cıvıltılarını,

tanımadığım bir kadının ağlamasını

anımsıyorum.

bileklerimden kayan kefensiz bir yıldız,

kefil oluyor kedilere

mazeretler çekiliyor borsalardan

ben,

yol ne demek bilmiyorum.

yitirdiğimiz bu işte


bileklerimle sana gelmişken Beytullah

kapımı açmayacak mısın?



üç kan, üç dua, üç ruh.

güm-rah



resim: The Angel of Death, Émile Jean-Horace Vernet, 1851