Kuyrukları birbirine değmeyen tüm tilkileri sürrealist bir orman içerisinde avlamak istiyorum. Önceden olsa hepsini kuyruklarından birbirlerine bağlayıp, nihayetinde bir haritaya dönüşeceğini ümit ettiğim yollar çizerdim onlardan, kilometrelerce.


Heyecanlıydı, tehlikeliydi sözde.


Turuncu bir tilkiyi mor bir tilkiye, onu da bir sarıya, onu da bir maviye.. Sonra, oturur dururdum tek başıma bu tilkilerden olma çemberin tam orta yerinde, düşünürdüm.


Hep düşünürdüm.


Sahi, neyi düşünürdüm öyle günlerce?


Aslanlar, kaplanlar, filler, su aygırları.. Bilumum hayvanlar alemi yaşardı beynimin içinde. Şimdi, iki kuş yeter.


Ve senelerce ağırlaşıp, şişmanlaşıp, yağ bağlayıp sonra birden 7 kat yüksekten zemine çakılınca yüreğin; o zaman birden anlayabiliyorsun cam tavanı kırabilmek için boyunu uzatıp durmanın beyhudeliğini.


"Böyle de çatlıyormuş." diyorsun, hatta "Asıl böyle çatlıyormuş." diyorsun.


Bir heyecanı da kalmıyor o zaman kuyruklarından birbirine bağlanmış tüm o tilkilerin. Bin çırpıda hepsini tek tek çözüyorsun. Yoruluyorsun. Rahatlıyorsun da ama.


Salıyorsun hepsini, piknikçilerin çöplerini bırakıp gittiği içindeki o ormana. İzliyorsun açlıktan yemeye başlamalarını bırakılan çöpleri, dinleniyorsun. Pek acele de etmiyorsun.


Kimler oturuyor zihninin saraylarında; sırtına yapıştırılan kaç etikete "ben" demiş ve resmi dili ilan etmişsin kendi devletinin; kaç kez secde etmişsin, sırf tadı güzel diye helvadan yapılmış olan o putlara? İzliyorsun. Nefes alıyorsun. Nefes veriyorsun.


Bir merhamet ya da bir lanet, yine de belirgin seviyede değişmiyor gözlerindeki ışığın şiddeti. Karışıyorsun insanların içine kolaylıkla; emek veriyorsun, ekmek yiyorsun.


Çoğu bunu böyle tahayyül etmiyor ama sen artık aklınla değil, kalbinle düşünüyorsun.


Duymak için konuşmalarına ihtiyacın yok.

Görmek için kendilerini göstermelerine de.


Ne kadar aşağıdaysan, o kadar yukarıdasın. Ne kadar iyiysen, o kadar kötü. Ne kadar güzelsen, o kadar çirkin ve ne kadar zayıfsan, o kadar güçlü.


Hepsinin nasıl bir olabileceğini, anlamak istemiştin çünkü.