Suyun gölgeme düşüşü, kayanın üstünde dikilen ben ve ayaklarımın altında bir kaya. Güneş omuzlarımda, sırtımda. Güneş boynumdan göğsüme damla damla süzülüyor. Kollarımın arasından, bacak aralarımdan gölgeme düşüyor. Çocuksu bir tasasızlık denize açılıyor, dişlerimi sıkmıyorum, gülümsüyorum, binlerce yıllık anafor duruyor, ruhum soluklanıyor. Yaz güneşi altında serinliyorum. Ayaklarımın altındaki kaya parçasını daha bir güçlü hissediyorum. Kimbilir kaç bin yıl direndi dalgalara. Daha bir güveniyorum o kayaya. Eksile eksile olmuştu, eksile eksile ayrışmıştı, tekilleşmişti. Daha bir seviyorum onu. Kayanın oyukları arasında gezinen küçücük bir yengeç ara ara kıskacı ile merhaba diyor bana. Alıştı sanırım varlığıma. Ben alışabildim mi buradaki varlığıma diye sordum ona bir kaç kere, anlayıp anlamadığını asla bilemeyeceğim. Hafif hafif tüylerimizi kabartan bir esinti akşamın gelmekte olduğunu haber verirken biz de toplanmaya başladık. Merve ile üç kişilik koy adını vermiştik buraya. Beş altı kişi olduğunda kalabalıklaşıyordu etraf. Islak mayolarımızı çıkarıp kurularını giyinirken güneş de yakıcılığını tamamen kaybetmişti. Harika bir zamanlama. Bu koyda adeta algılarımız açılmış, doğanın dilini anlamaya başlamıştık ki her şey olması gerektiği gibi akıp gidiyordu sanki. Minik ama zorlu bir tırmanışla yukarı çıkmak gerekiyordu. Fakat çıktıktan sonra arkada alabildiğine mavilik, önünde kırların arasında ahşap bir ev ve kasabaya giden cırcır böceklerinin ve kuşların sesi ile ağaçların, çiçeklerin kokusunun karıştığı nispeten uzun bir yol bekliyordu. Yaz akşamlarının en güzel, en hayat dolu hali belki de. Ağır ağır yürürken, her şeyin ahenkli akışının bir parçası olmuş ,belki de bu zamana kadar yaptığımız en tatlı sohbeti yapıyorduk. Acelesiz, kaygısız, karmaşasız. Belli ki onun da içini bir dinginlik doldurmuştu. Saatlerce sessiz vakit geçirmenin bu kadar keyifli olması başka türlü olamazdı. Merve günlerdir pizza yemek istiyordu, nedense yapmamıştık. Merkeze yaklaştığımızda bir pizza teklif ettim, yüzü güldü. Çok açtık ama gülümsemesi o yüzden değildi. Belki de kendisinin bile farkında olmadığı bir kırgınlığın yükünden kurtulmak vardı o gülümsemede. Ben de gülümsüyordum, sevinçliydim. Söylemese de onun pizza sevdiğini biliyordum, belli ki kaç gündür yemek istediğinin de farkındaydım. Bunun böylece günün olağan akışı içerisinde çabasız ve tasasız çıkması birbirimizin hikayesinde bir şekilde olacağımızın sessiz anlaşmasıydı.