İlkbahar tazeliğiyle yeşeren yeni yetme papatyalardı onlar. Güneşli günlerde yaşamak amaçlarıydı. Sadece arada ilkbaharın bile sert ve fırtınalı geçebileceği akıllarına dahi gelmemişti genç yaşlarda. Günlerden bir gün sessizlikle kara bulutlar kapladı o günlük güneşli gökyüzünü. İlk başlarda garip bir sessizlik vardı ortalıkta. Sonra gökyüzünde bir ışık belirdi ama korkuttu onları. Güneşin sıcaklığını taşımıyordu bu ışık. Sessizlik yerini haince esen bir rüzgara bıraktı ufaktan ve her yerde ıslık çalan rüzgar bedenlerine ve ruhlarına zarar veriyordu. Ansızın bir gelen ses ile ürktüler ama belli etmemek için güldüler. Onlar güldükçe rüzgar şiddetlendi ve yerini fırtınaya bıraktı. Çıkan fırtına el ele tutuşmuş papatyaları farklı köşelere savurduğunda başladı asıl kaos. Birbirlerinden bir haber hepsi kendince tutunmaya çalıştı hayata. Hayat hepsini farklı yağmurlarda sırılsıklam edip farklı güneş ile ısıtıyordu sanki. Pes etmenin eşiğindeyken bile çınar ağacı gibi güçlü görünmeyi öğrenmişlerdi fırtına ve kaostan. Öğrendikleri onları kaç mevsim ayakta tutmuştu artık hatırlamıyorlardı. Artık gelen baharların önemi yoktu. Bir baharda yağan sakin ve huzurlu bir yağmur birleştirdi onları ansızın. Onca zamandan sonra aynı yağmurda ıslanıp aynı güneşte ısındılar o gün yine el ele tutuştular. Kaos ve fırtınadan eser kalmamıştı artık. Fakat kaos ve fırtına onlara bir alışkanlık bırakmıştı. YALNIZLIK. Bu alışkanlık onların bir arada olmasına engel oldu istemsiz. Güneş hatırladıkları o ilkbahar günü gibi içlerini ısıtamadı. O güneşli günlerin sıcaklığını hissedebilmek için gezmedikleri yer ve aramadıkları köşe bırakmadılar bu dünyada. Ait oldukları yeri bulamaya çalışırken verdikleri uğraş onları toprak anayla birleştirdi yavaş yavaş. Toprak ana köklerinden yeniden birleştirip iyileştirdi papatyaları ve kökleri güçlü papatyaları hayatta hiç bir fırtına bir daha ayıramadı.