Başları sürekli belada 3 salak. Birisi şanslı ayakkabı boyar, simit satar, Kekeç okuma yazma bilmez. İksir ve Siddo ilkokul terk, aykırı olan ne varsa korkusuz ve cesurca yaparlar. Ne, neden, niçin diye sorgulamazlar birbirlerine bağlılar. Yoldan geçerken okunan Kur’an ve ağlayan insanların sesini duyup misafirlerle beraber eve girdik. Ahmet dedem, Ahmet dedem diye ağlayıp sızlandık. Herkes gibi tatlı, ayran, etli pilavı tabak tabak yedik. Ev sahibi, Kekeç ve Siddo’nun ağlamalarına dayanamayıp sordu, “Nereden tanıyorsunuz Ahmet dede’yi? ” diye. “Hepimizin dedesi idi rahmetli.” dediler. Odalardan kadınlar çıkmaya başladı, dedem ölmüş diye kıyamet koptu evde :) Adam öfkelendi, kovdu ikisini de. Ben hüzünlü şekilde halıdaki desenlere bakıyordum. Meğerse Ahmet dede trafik kazası geçirmiş, sadece tekerlekli sandalyede hayatını idame edecekmiş. Çayımı bile içtim. Bizimkileri kovanın ismi Sinan’mış. “Geçmiş olsun Sinan abi.” deyip elini sıkıp ayrıldım, dışarısı buz gibi olmuş kış erken gelecek anlaşılan. Aksi bir şey olunca buluşma yerimiz camii ya da hastane bahçesi olurdu, başımıza gelecek en kötü şey morg ve musalla taşı idi. Birbirimizi orada bula bilecektik biliyorduk, caminin katalitik sobayı kadınlar kısmına çıkarmışlar, seccdeleri üstlerini örtmüş yatıyorlar. Ben de bir seccade kaptım, kıvrılıp yanlarına yattım “Sen misin İksir?” dediler. “Hee” dedim. “Pilav yağlı imiş çay bari iç'idik.” dedi Kekeç. Siddo, “Uyuyun lan, ikindi ezanına 3 saat var, imamla kovalamaca başlayacak, dışarı buz gibi zaten.” İksir ve Kekeç yakalandı. Pencereden çıkarken son kez baktığımda cemaat ve imam tartaklıyorlar hastaneye gittim bekledim gelmelerini. Hasta ziyaret bitecek neredeyse sonunda geldiler bizimkiler caminin bahçesindeki Isparta güllerini koparmış lar hasta yakınlarına şirin görünmek için oda oda gezip gül verip geçmiş olsun diyoruz. bazıları meyve veriyor kolonya uzatıyor kolonyayı ne yapacağız pinti pezevekler en sonunda bir kaç kuruş ala bildik Kekeç son odaya girmek isteyince kıyamet koptu çığlık yükseldi İksirle ben topuk mermi atsalar peşimizden yetişemez. şehir dışındaki metruk evimize giderken fırından odun ve ekmek satın aldık. ekmeğin gıdığı'nı koparıp yedik yolda. Kekeç nerede kaldı diye merak ettik, Kekeç heyecanla, geldi nerede kaldın yemek için seni bekledik Kekeç başladı kekeleme'ye 2 saat sürer anlatması beni alacakmış okula göderecek, buruş buruş olan kartvizit i uzattı bize Fazlı ÇETİN xxxxx şirketler gurubu yazıyor zengin iş adamı bizim Kekeç e acımış tüm eğitim barınma ihtiyaçları'nı karşılıyacak cebindeki üç beş kuruşu kurabiyeleri bize vermek veda etmek icin gelmiş vefalı şanslı piç Kekeç heyecanlıydı eline tükürüp saçlarını düzeltti. ayna'mız yoktu aynaya en son ne zaman baktık bilmiyorum üzerimizden tank geçmiş gibi biliyordum artık Kekeç'in aynası olacaktı uzun bir süre Kekeç'i takip ettik dedikleri doğru mu diye dünyanın bin bir türlü hali vardı kimse bize yardım etmedi yardım edenlerde kendilerini iyi hissetme projelerini denediler biri acı çeker biri fotoğrafını çeker 10binlerce kişide acıyı izler gerçekte bizim neye ihtiyacımız olduğu nu kimse bilmiyor insanlar bir birlerini çok çabuk tüketiyor alternatif arayıp buluyorlar bizim alternatifimiz yoktu 3 kişiydik uzun bir süre Kekeç'i takip ettik ayakkabı boyayıp simit satarken Kekeç bizi görmemesi gerekiyordu hayatı kurtulmuştu bir daha ötekileştirilmeyecek metruk evden başka bir metruk eve geçtik özler felan bizi görüp dönmek istemez diye düşündük gelirse bizi bulamayıp gerisin geri yeni hayatına dönsün diye. yıllar sonra yaşımız ilerledikçe suça meyil ettik Siddo ıslah evine girdi tüm suçu üstlenmişti. merak etme Siddo, ben de gelirim yanına yakın da.