Ne uğruna yaşadığımı bilmiyor gibi hissediyorken sahip olduğum şeylere dönüyorum. Ne olduklarına, ne için olduklarına bakıyorum. Tek bir kelime çıkıyor dudaklarımdan.

Hiç...

Kısacık kelimenin ağırlığıyla eziliyorum. Boğazıma oturan yumruyla baş başa kalıyorum. Ağlasam ne yaslanacak omuz ne yaş silecek mendil var. Bunu bilmenin zorluğu bir ufak güldürüyor.

''Ne vardı oysaki''li cümleleri yarım ağız sırıtarak çıkarıyorum ağzımdan. Ancak öyle boş, öyle uçuk ki gerçeklik giyotin gibi kesiyor laflarımı.

Şaşırsam şaşırılacak, korksam korkulacak şey değil. "Daha da öğrenemedin mi?" diye soruyorum kendime. Kabullenmek istemiyorum da bir yandan. Hak ettiğimi düşünmediğim ne varsa yaşıyorum çünkü bir bir sırayla. Yavaş yavaş, zamanın sanki hiç acelesi yokmuş gibi, yaşıyorum...