Bazen, huzurlu ve sakin geceler seni yoklar. Usulca sana bir şeyleri değiştirmen için öğüt verir sanki. Uzaklaşırsın gitgide diğerlerinden. Karşılıklı... Sanki her şey ''Onar kendini,'' der. ''Fazlalıkların var, at!'' Sadece kendin için bir şeyler yapma zamanı şimdi. ''Gereksiz fedakarlıklarla kelebek ömrüne yazık etme, ufak düşünceler içinde boğma kendini.'' der, gece sana.

Kapı gıcırtısı...


''Bana sözün var, en çok bana varsın.'' der bu sefer kalem. "Şimdiye kadar gururla bahsettiğin o içindeki cevherleri 'ser' ortaya. Koy başını tahtaya, yastığa vurma. Çalışma zamanı..."


"Tek senin de değil, birçok konuşmaya fırsatı olmayana da 'dil' olmayı sen seçtin." der. (Hatırlatır.) ''Dedin ki onlara: Kim bilir bu ömürde neler gördün. Ama 'kitapta' yazmıyor. Bir kişinin ömrü toprakla beraber yok oluyor. Ne acı bir durum. O zaman 'acı' bize. Silkelen ve yaz gerçekleri. Daha çok kelime öğren ki en işe yarar kelimeyle toprağı 'kaz'.''


''Kurbağa sesi...

Ne çok anıyı hatırlatır. Yolları, sadeliği ve umursamazlığı, geceyi, geceyi... Kitaplardan da uzak, teknolojinin karanlık tarafından da.

Çoğu öğreti 'an'da kalmayı, şimdinin gerçekliğini vurgular ya. Doğru söze ne denir. Dün tarih oldu, yarın bir bilmece. Bugün var, 'var'.

Nefesini 'pembeliğe' savur ciğerim. Söndür yayılan uçurtmanın ipini. Biraz damda poşetinin hışırtısı, ilinti gibi kimseden habersiz rüzgarla dalgalansın. Uçurtma dinlensin, biraz da 'biz' uçalım.''

Der...


"Seni oyalamayacağım. Sonuç koy. Bu... de...

Zaten uyku ilişir sana. Göz kenarlarından dolanır sarmaşık, geçer oturur kanepene. Yastığına misk sürer, serer seni. Sabah, ayağından hissettiğin esintiyle, biraz da üşümeyle dizlerini sıvazlayarak uyanırsın."