Adımlarımın hızlanmasıyla yerdeki su birikintilerine umursamadan basıp geçiyorum, sular ayakkabımın içine giriyor, pantolonumun paçalarına sıçrıyor. Artık koşar vaziyetteyim. Yağmur şiddetini iyice arttırıyor. İki saniyede bir arkama bakıyorum. Hâlâ peşimdeler. Artık dayanmıyorum, cidden dayanamıyorum. Gözyaşlarım kendini bırakıveriyor. Güçlü bir hıçkırıkla göğsüm kalkarken şiddetli bir gök gürültüsü buna eşlik ediyor. Gözyaşlarımla yağmur birbirine karışmış baştan aşağı sırılsıklam oluyordum. Kıyafetlerimin ıslaklığı hareketlerime engel olmaya başlıyor, koşuşum biraz daha yavaşlıyor. Tekrar arkama bakıyorum aramızdaki mesafe hâlâ aynı ve onlarda koşmayı bırakmış.

Dışarısı zifiri karanlık. Sokak lambaları dışında ışığa dair hiçbir şey yok. Evlerin ışıkları bile yanmıyor. Ani bir kararla sağa sapıyorum. Arkamdakiler kim, neden beni kovalıyorlar, benden ne istiyorlar? Bu soruların hiçbirinin cevabını bilmiyorum. Ama bana ulaşsalar büyük zarar vereceklerini hissediyorum. Onlarla konuşmayı, yüzleşmeyi denemedim. Peki neden beni kovalıyorlar? Koşmayı bırakıp yanlarına gitsem, konuşsam beni kovalamayı bırakırlar mıydı? Evim nerede? Kendimi bir anda bu sokakta buldum ve o zamandan beni bunlar benim peşimdeler. Nasıl kurtulacağım? Beynimi kemiren bu sorular beni iyice yordu. Saptığım sokağın ortasına çöktüm. Yüzümü ellerimle kapatıp ağlamaya başlıyorum. Haykırışlarım sokakta yankılanıyor. Allah aşkına kimse yok mu burada? Ani bir hareketle arkamı dönüyorum. Karanlığın içinde aniden beliriyorlar. Tam şu an kafayı yemek üzereyim. Bir anda nasıl ortaya çıktılar? Belki de aklıma getirip bakmasaydım bir daha onları görmeyecektim.

Yavaşça ayağa kalkıp onlara döndüm. Bir cesaretle onlara doğru yürümeye başladım. Aramızdaki mesafe azaldıkça gözümün önüne bir şeyler geliyor eskilerden. Bir taraftan da başımın ağrısı bana eşlik ediyor. Onlara yaklaştıkça bu olaylar daha hızlı ve sarsıcı bir şekilde gerçekleşiyor. Tüm vücudumu bir titreme dalgası aldı. Çenem benden bağımsız bir şekilde titremeye başladı. Ayaklarım yavaş adımlar atarken dizlerim elektrik verilmişcesine titriyor. Ellerimi nereye koyacağımı bilmiyorum, hareket ettiremiyorum. Titremenin etkisiyle ellerim uyuştu. Onlara yaklaştıkça hâlâ nasıl bir şey olduklarını anlayamıyorum. Tam olarak bir nefeslik bir mesafe kaldı. Koca bir adım atıyorum ve bu siyah silüetlerin içinden geçiyorum. Titreyen vücudumda ve sanki bir çekiçle vurulmuşa dönen beynimde bir şeyler gerçekleşiyor. Patlama gibi bir şey. Ama kötü değil. Yeniden doğmuş gibi hissediyorum sanki. Ama benden bağımsız akan gözyaşlarım durmuyor. Üstüm bir anda kurumaya başlıyor. Zifiri karanlığın yerini güneşin ilk ışıkları alıyor. Gözyaşlarımı durdurmak için gözümü kapatıyorum. Ellerimin uyuşukluğu geçti mi diye kontrol etmek için yumruk yapıp açıyorum. Gözlerimi açmadan bir adım ileri atıyorum. O anda yüzüme ve tenime tatlı bir esinti vuruyor. Ağır ağır gözlerimi açıyorum. Sanırım uçurumdan aşağı düşüyorum. Neyse ki aşağısı deniz. Denize düşmeme çok az bir mesafe kaldı. Korkuyla gözlerimi kapatıyorum. Su tüm vücuduma temas ettiği anda nefes nefes kalkıyorum ve gözlerimi açıyorum. Nerede olduğumu anlamak için etrafıma bakıyorum. Derin bir nefes verip komodindeki bardağa uzanıyorum.