virgülde susalım, nokta gerekli değil
bitmesin bu cümle
tam burada kaybolalım
noktanın olmadığı boşlukta
sabah yedi elli ikiyi dolduralım
aktı kara oldu kanatların
kalan parçamı
batıkent'te batırdı kargaların
adam,
kelimenin ilk üç harfinde
saplandığın okyanus uçurumu
düştüğüm zamansız kuyu
bırak kalsın, kırıklar
giy gurur paltonu
perde kapanalı
mevsimler ölüp doğdu
hatrının solunda
anılar ve sigaranın dumanı
sessiz hıçkırıklarında yaktığın
ısıtamaz
ne seni ne beni
sen külden piramidine üflediğinde
taneleri saniyelere böldüm
yüzüme çarptın
yansıttığın sudaki gülümsemeni gerçek sanardım
saatinin dilimi yetmese de masadan hiç kalkmadım
söylemedin, istemediğini
belki hesaplayamadı rakamların
seni ne kadar sevdiğimi
kumdan kalemi işgal ederken
sevdiğin tüm şarkılar
artık dalgaları duymak istemiyor
içimdeki yorgun çocuk
kumsalın saçında
sesin doldurunca kabukları
topladım
gamzene gömülecekti kimsesiz kefeni
sığsın diye bakış açın kadrajıma
parçaladığım karelerde
çığlığı hiç duyulmadı
sana kelimeleri verdim
harflerde hapsettin anlama kabiliyetini
artık konuşmak beş milyona
kulaktan kulağa oynamak gibi
solumdaki üçüncü loptaydı pusula iğnesi
çalıp yüzyıllık kışa tutukladın
hep bu mevsimde filizlenir
sarmaşık ve dikenin zehri
uçurumdan itmişsin
perşembe sabah fark etti
söyle
bu üzerime yağan yas
kaç baharlık hasretiydi
kuru toprağın