Bazen çok yorgun olduğunuzu fark etmediğiniz anlar olur ve bu anlar genelde fazla düşündüğünüzde gerçekleşir. Her anlamda fazlasıyla ağır gelen yorgunluğun geçmesi, kendinize gelmeniz, iyileşmeniz için bir sürü şey yapmayı düşünürsünüz. Ama sizi iki taraf iyice çeker kendine. Bir taraf sadece düşüncelerinizi bir düğme yardımıyla kapatırmışçasına uyumanız gerektiğini söyler, diğer taraf ise sanki evrenin tüm enerjisi sizin üzerinizdeymiş gibi yürümeyi… Siz hangi tarafı tercih etmek zorunda kalıyorsunuz? Yüreğiniz kendi köşenizde oturup sessiz kalmanızı mı, göğsünüzü cesaretle kabartıp yüzleşmenizi mi istiyor? İlk seçenekse emin olun düğmeyi kapatmak her ne kadar başlarda iyi hissettirse de, aslında gitgide her şeyi içinizde daha da karmaşık hale getiriyorsunuz. Kafanızın içinde sayısız karınca varmış da hepsi sırtındaki bir torbanın içinde düşüncelerinizi saklıyormuş gibi… Zaman geçtikçe bu karıncalar bir bir yorulup torbaları bırakıp gidiyorlar ve hepsini toplamak size düşüyor. 

İkinci seçeneğe gelirsek büyük cesaret istiyor. Nefessiz kalana kadar koşmak zorundaymış gibi hissediyorsunuz. Koşmaya başladığınızda aslında bir amaç uğruna koştuğunuzu ve bu amacın yüzleşmek istediklerinizi bulmak olduğunu anlıyorsunuz. Yolun sonuna geldiğinizde bir bakmışsınız karşınızda kendiniz… Yüzleşmeniz gerekenin aslında kendiniz olduğunu idrak ediyorsunuz. Kaçamadığınız o iki tarafın da aslında kendinizde olduğunu… Nefesinizin artık koşmak için yeterli olmadığını ve bir tarafa çekilmeniz şartmış gibi hissediyorsunuz. Durduğunuzda kafanızı kaldırıp ufka bakıyorsunuz, asıl amacınızın bu olmadığını bile bile kendinizi güneşin batışına üzülürken buluyorsunuz. Sonra biraz zaman geçiyor, siz anlamadan, ay beliriveriyor. Karıncalarınız torbalar için gelmişçesine ümitleniyorsunuz. 

Aslında yorgunken de, iyileşmeye çalışırken de iki taraf arasında çırpınan kendinizi, bir anda farkında olmadan bambaşka yerlerde bulabiliyorsunuz. Bu iki taraf hep güneşin batışına üzülmek, ayın belirmesine ümitlenmek gibi olmasa da, çoğu zaman zıt şeylerin güzelliğinden ortaya çıkıyor. Her ne kadar zamanımızın büyük bir bölümünü onlardan hazzetmeyerek geçirdiğimiz zıtlıklar ise; aslında bize ayın belirmesi için, güneşin batması gerektiğini söylüyor. Siz yeter ki koşmaya başlamaya, nefesinizin kesildiği yerde durmaya ve ufka bakmaya cesaret edin. Zamanı geldiğinde elbet kendinize dair bir şeyler göreceksiniz…