Bölüm 1:
Şah Damarıma
Dayanan Neşter Olsun Dilerse
kuşkuyu yok edersek keserden pekiyi
peki ya çiviye söktüremezsek çiviyi
giremem işte o halde ben hiçbir derse
çıkamam aklımın içinden
doğan canku ölürse
bir çıkışsa gözlerime
bir kıvılcımlanıp girse
birse o sarkışı
salınışıyla birse
kimse o en üstteki
işte o emrederse
çakışıp demirlerle gideriz
gülüşünün olduğu
neresi işte o yerse
atın nalı çelik
eyeri altın eyerse
sırtına bin senelik
türk oğlu binerse
bir de şehri öyle
dolucasına severse
o vakit gözlerin ıssız
hangi öteden beridir
gelgeleli kalmadı rüzgar
çok olmadı biteli ömrüm
çok olmadı biteli akşam
kurşun dendi silah dendi
namlu arpacık gez ve göz
ah benim cermenim
ah benim ispanyolum
önüm arkam
ne sağım ne solum
Bölüm 2:
Timur'da Fil Beyazıt'ta Dinozor
Ne Yapacağını Napolyon'a Sor
boğucu ve çırpındıran
yer bırakmayan kuşkuya
soğuğu soğuğuna ve
ateşi ateşine
savcıyı öldüren deprem
yüz kızartan safran
ardı ardına beş cinayet
beş yüz intihar art arda
faize bağlanan kördüğüm
ingilizleşen dünya
nerede özgürlüğüm
nerede magna carta
bilirim küskünsün
almaya geliyor trenler seni
ardına dizilmiş
peşi ve önü sıra
gelmeden gidecekler
ellerini ellerime ver
çünkü geldiler seni almaya
çünkü gitmeyecekler
seni almadan
ingilizler ruslar almanlar
vagonlar ve sloganlar
çünkü bilirim küskünsün
o halinle sen büsbütünsün
gidişini en iyi ben bilirim
adımlarının her santimetrekaresini
soluğunu sesinden
nefesini nefesinden daha iyi
ben tanırım
sen ölürsün ben yaşlanırım
bir çınar yaprağını döker
ellerini ellerime ver
sarıl tepeden tırnağıma bırak
oynaşsın umut
çekilsin nesi varsa
bu yaşamak denen çilenin
gözlerinin buğusu
onlar da çekilsin
Bölüm 3:
Aşk
nasıl bölerim uykusunu
değirmenci takırtısız uyumaz
çarşı pazar gezip
bir yol bulmak lazım
kayıp vermeden ve kuşatılmadan
düşlerine çocuğun aldırmadan
aldanmak gerek güzelliğine
tanışılmaz bir güzelliğin vardı
öyle hatırlanmıştı ki her yerimde
her ucumdan yaktı aşk denen fitili
romantizm komünizm parafili
Bölüm 4:
Gırtlağı Parçalanıyor Ailenin
Ne Stalin Ne Lenin
şimdi
tam yeridir seni görmenin
ne güzel sesleri var görmenin seni
ne görülesi bileklerin
ne bakılasıdır ağlayışın
kokunu duyasıya adımlayıp
ne kalınasıdır senin yanın
ne alevdir o gözlerin
dudakların ne yangın
hangi cümleyle biter senin adın
hangi hece başlatır seni
ölesiye bir güzelliğin
defalarca ışıl defalarca yeşil
eskimeyen yepyeni
kıyasıya bir halin var senin
Bölüm 5:
Güneşe Bakan Kazanır
sonra başı kapalı kızlara baktım
bihaberdiler felsefeden
ardına rüzgarlar fırtınalar esti
her yıl tekrar tekrar ölen
kim olacak menderesti
yansın flamingoların pembesi
yassıada kalmasın yansın
biçilesi olsun varsın kilisenin
sen ne müslüman ne hristiyansın
çan sesi çok uzaktır sana
şarkılar söyler uyursun
tutar sonra seni minareler
sen namazlara durursun
sabah vakitleri çabuk geçer
akşam uzun namazlar uzun
kur'an okurken yanda erkekler
sen uzanırsın toprağında sonsuzun
ah o allı morlu gömleğin
o bana göz verişçelerin
seni görmek vardı
sevişmek vardı içinde
o bakışıklığımızın
saniyenin on bininde
tam o daha yeni
yeni alışıklığımızda
hangi dile çevrilesi bir özgürlük
hangi denli kurtuluştur
saç tellerinin çözümü
hayli senli hayli gür
hayli yalnızca ve nadiriyet
özümü sana çevirdiğim
o amortiden hürriyet
doğalı başladığım ve
bitmedi savaşların senli bedeli
imzamı attım kırılalı kemiklerim
göz kenarlarını uçtan uca gezeli
ne pişmanlık ne çile
sığdım mı gülüşlerine
Bölüm 6:
Timsah Kertenkele Ben ve Domuz
Ömrümüzün Sonlarını Oynuyoruz
gevşemiyor o beni uyutmayışın
aşarken çılgını bakıp aynaya
peşimde cep harçlığım ve paranoya
bana geçimsizliğin bana unutmayışın
bin halini bana çirkinliğin
gösteren o derin dünya
sövülesi bir ihanetle dönüyor
şimdilerde gök gürlemiyor
tizleşiyor annemin cenazesi
son gününde çıkmadan sesi
geldin elline sabahı görmeden öldün
yarın öperdim seni uykundan
öperdim seni şimdilerde
ay battı
yaz bitti
bitti bugün
ben yattım göğe doğru
sen öldün
bir baktı mı gök ayrılırdı beşe
yıldızdır derdim ışıklara her akşam
oysa parlayan benim bileklerim
her adımda sendeleyen kaburgam
küle benzerdi
tozardı aklım
sanki zamandan aksayarak
bir çakmak taşı gibi
parlardı
isterdi ki öfkelensin bulutlar
hak veresiye bulutlar
kuşları azarlardı
o sevişmeyi dikenlerinde kaktüsün
yalnız gök izlerdi
bir de çatısı güç bela otobüsün
göller kuruyunca ve ölüler
bir baktı ki güneşe
ayırdı gövdemi beşe
onlar ölüşürler ben
korkar mıyım bilmem
çiviler kömürlükler arasında
karanlığın uğultusuna gelmem
tevratı okumam kuranı bilmem
çeşitlenir ırklarım bir söz versem
çat bana kaşını
ya seni özlersem?