Bir rüzgar esiyor, griye çalan perde genişliyor.

Odanın diğer ucundaki tütsümün dumanı nazlı nazlı yükseliyor. Bulutlar yüklü, bulutlar patladı patlayacak tepemde.

Bir siroz hastası nefesiyle cama buğu yapıyor ve geleceği gibi belli belirsiz bir şeyler çizmeye çalışıyor işaret parmağıyla.


Son kırlangıç yuvasına dönme telaşında hızlıca kanatlarını çırpıyor, yavrusunun çığlığı çok uzaklardan yüzüme yüzüme vuruyor babasızlığı.

Sigara mı yaksam, küfür mü etsem kararsızlığı

Üç saniye.

İki saniye kadar donukluk, bir saniye derin bir nefes çekiş ciğerlere...


Aksi şeytan, köşesinde bekleyen Azrail, Medusa' nın gözlerine bakmışcasına kaskatı kesildiğim o şimşek çarpması; anlamsızlıklar bütünü insan yığınlarına çevrilen ve baktıkça iç karartan bakışlar.

Kapandıkça daha kabul edilebilir bir karanlık.


Bir şairin plağında Handal' den Sarabande dönüyor. Küllü masasında oturuyor ve hemen önündeki viski dolu bardağından gelen hafif meşe ile üzüm kokusunu içine içine keyifli bir şekilde çekiyor. Çıkınındaki meyveleri yokluyor ve biraz çikolata olsaydı iyi olurdu düşünceleri içerisinde aranıyor gözleri, kahverengi çizgili ve birazda çatlak olan mutfak tezgâhında dolanırken...


Bir kız, elinde şemsiyesiyle kaldırımın her bir yerine saçılmış çınar yapraklarının arasından usulca ilerliyor. Loş sokak lambaları eşliğinde gölgeleri belli belirsiz uzanan kediler kur yapıyor kıza.

Hiç konuşmasak her türlü hayale açık,

Konuşsam ve hadi benim olsa keder olacak nihayetinde, sevdiceğinle olasın diyip hayalleri

Pas geçiyorum...


Bitmiş bir aşkın ilk tesellisini arar gibi

Aceleci ve manasız, hatta yerine oturmayan ve asla oturmayacak olan; uyuşturucu bağımlısının

Girdiği pazarlık kadar ucuz denilenilecek bir boşluk

İçerisindeyiz...


Zaman zaman değil, her zaman bir yılan gibi

Koynumuzda. Artık öldürmeyi bile beceremediğimiz bir düşman. Onunla bile anlaşamıyoruz, ya da zaten hiç anlaşamamıştık.


Bir cambaz ip üzerinde, elinde tuttuğu sırık boyunu aşmış. Düşersem belki kurtulurum der gibi yorgun ve yılgın bakışları. Yüzünde belirgin, kalın çizgiler. Umudunu defnedeli yüzyıllar olmuş.


Gözlerimin sana ilk değdiği o an.

O anda kalmayı dilerdim...

Senli tohumları bahçelerime ekip

Düşüncelerimin en güzel yerlerinde filizlendirdiğim

Nöronlarımdaki enerjiyle beynimin gökkuşağına

Döndüğü o ilk anda kalmanı.

Saçlarındaki elektriklenme, dudaklarının gerginleşip gamzelerine ve yanaklarındaki çillere

Nice anlamları bahşettiği o sonsuz anda...


Kalamadık elbette

Rüzgalar geçtiler ve çoktan gittiler

Perde şimdi yine kıpırdamıyor

Tütsü ise söndü çoktan

Odaya kattığı koku bile yok artık

Şair sirozdan, cambaz ise yorgunluktan

Öldüler.

Ve ben... bu yazının son kelimelerini son harfine bağlayarak sonsuzluğa uğurluyorum her şeyi...