Yolumun düştüğü sokaklar bile bir diğerine merakımı giderememişti hiçbir zaman. Bazen bahçe duvarlarından atlaya zıplaya kovaladım varacağımı, bazen yağmurun çilesine bir fazla adımlar ekledim ağır aksak, bazen sere serpe hakettiği gibi dümdüz... Aradığım cevap mıydım, sorduğum bitmez soru muydum? Hiçbir zaman bilemedim.

Eğdiğim başıma kırgın maviliği koca gökyüzünün, sıkça kaybetmiş bakmışlığım görmeyi. Kabul etmişim sırtımda dünya ağrısı dediklerini atmışım omzumdan artık kucaklamış, kucaklaşmışım.

"Otobüsün sol camından manzarayı seyrederken sağ camından kaçırdıklarımızdan ibaretti hayat." dediklerine takılmışım. Ne manzara tat vermiş ne de göremediğim akıp gideni aklımdan çıkarabilmişim. Araf uykularla yaslanmışım.

Ta ki ne güzel bi' rahatsızlıktı varlığını hissetmek. Ağrılar eşlik eden başıma bir fazla düşünmek. Bir ışık sızıntısı gibi önce kamaştıran gözlerimi... Artık acelesiz olduğu gibi kabul edebilmek yolları, mavinin her tonunu nefeslerce doldurmayı öğrenmek... Her kucaklaştığımı benden, senden saymak, öyle saydamlaşmak. Elimden gelmeyenin öte telaşını görmezden gelmenin tane hafifliği. Sanki rüyadan öte ne güzelmiş gecenin zifiri uykusu.

Bilmekten öte gelen merakımı salıvermek heveslerin içine... Bir ten ezberlemek, tebessümler biriktirmek. Soluk dört duvarlar şahit olmuş nice bütünleşmelere, sinmiş bir kokunun tatlı tedirginliğini tanımışım, taşımışım. Anımsayamadığım bir kapı açılırken içimde, ruhumun parmak izi belirmiş avuçlarında, kalmış koynunda...

Öyle heyecan ki sanki yeniden doğuş. Başlayan her şey yeni bir bitişin ilk adımıyken sadece ukde olarak bırakacağım. Başladı fakat sonu gelmeyecek, çünkü sonu hep bilinmez bir ukde olarak kalacak...

22 Haziran Perşembe