Bağışlanan her türlü kıyafetin beden fark etmeden kabul göreceği bir yuvaydı onlarınki; büyük bir mont, kocaman ayakkabılar, şalvar gibi pantolonlar hiç fark etmiyordu ihtiyaç sahibi o küçücük bedenlere. O gün de Almanyalı uzak akrabalarından birkaç parça eskimeye yüz tutmuş ayakkabı ve giysi gelmişti. Ayakkabıların ve giysilerin, rutubet kokan evin salonunda yere dökülüp seçilmesi yine ihtiyaca göre olurdu; mesela ayakkabısı “en kötü” olanın, “biraz daha az kötü” olanlara göre galip (!) geldiği bir seçimdi bu. Eskimeye yüz tutmuş bu sözüm ona yeni ayakkabıyı giyerken acı bir gülümseme çökerdi yüzlere; diğer kardeşler için üzgün, yeni bir ayakkabı aldığı için mutlu…