Yoksunuzdur yine sanırım buralarda, olsun. Beklemek de sevdaya dahil. Hem ne demiştik: Sen benim yalnızlığımsın. Bir of çeksem nefesim gökyüzünde suretine bürünür; ay olur yüzün, örter üstüme geceyi, biraz sever saçlarımı, bir acı türkü söyler rüzgarıyla bana, ninni eylerim karanlığıma o türküyü, dalarım rüyalara; elbet derim, elbet gün doğacaktır; yüzüm bir kez olsun mutluluğa uyanacaktır diye ikna etmeye çalışırım kendimi ve bir sabah uyanmak ümidiyle kapatırım, seni çizdiğim göz kapaklarımı. Seni çizmişimdir elbette, gözümün göremediği umudumu ruhum görsün diye. Ümidim öyle kırılgandır ki ve öyle düşerim ki en ufak bir sarsıntıda en dibine kederin, ondandır saliseler geçmeden tekrar tekrar kırpışım göz kapaklarımı. Sabah olur, bazen sıcak bazen de alabildiğine soğuk, mutsuz ve gri sabaha uyanmak için yorganımı üstümden atarım. Yüzümü yıkamadan söver sayarım eğer doğduysa güneşe; doğmadıysa, geçtiyse bulutlar önüne doğduğu güne ve başlar mutsuz harp; kimileri buna yaşam der, kaldığı yerden devam eder. Tek mutlu olduğum an yastığa başımı koyup bir daha uyanamama ihtimalini düşündüğüm an olan gece yarılarında, bir önceki günün de böyle bittiği gelir aklıma ve çığlıklar atarak en derinden, mutlu insanlar uykusundan uyanmasın diye, gözyaşlarımı içime akıtıp uykuya geçerim. Elbet bir gün, uzun uzun sohbet etme fırsatımız olacak seninle, işte o gün ne zaman bilmem ama vuslata ermesek de, umudu göz kapaklarımdan silmeyeceğim.