İnsan çok emek verip sonucunu alamayınca anlıyor; bir takım olayların ve bu olaylar sonucunda gelişen kazanımların veya kaybedişlerin elinde olmadığını. Öylesine buruk, öylesine mutsuz ve ölesiye umutsuz bir şekilde kafasını yastığa koyduğunda, dökülmeyen gözyaşlarına sığınıyor. Kimi zaman bir nefes alıp vermek bile çok zor geliyor. Umutsuzlukla çıkılan her yol başarısızlıkla sonuçlanıyor. Kendini kaybetmişçesine bağırmak, duvarları dövmek ve paramparça olmak istiyor. Tüm bunlar yaşanıp giderken tutunamamanın verdiği birikmişlik ve hatta ölmek isteği bünyeyi sarıp sarmalıyor. Kendi bitkinliği ile çevresindekileri üzmemek için yapay bir gülüş icat ediyor ve mutluluk saçıyor gibi gözüktüğü çevresi tarafından içindeki derin yalnızlık ve kaybolup giden yaşama hissinin görünmezliği derin bir karanlığa hapsediyor insanı. Bütün bu olaylar silsilesinde birkaç saat bile olsa tüm olanlardan uzaklaşabilmek için uykuya veriyor kendini. Kapalı bilinç, mutlulukları es geçerken, mutsuzlukları da ardında bırakıyor, hayat hikayesinin. Bu durumu görünce insanlar tarafından en sevilen hobinin birilerine eleştirmek olduğunu anlıyor. İçsel buhranlarını duymayan, ne yaşadığını bilmeyen ve kötülüklerle bürünmüş zihinlerinden "tembel o ya","bitik, psikolojisi bozuk" ve hatta daha da ileriye giderek "delirmiş" sıfatlarını art arda sıralıyorlar. Ancak ne tembel, ne delirmiş durumda. Sadece yorulmuş ve vazgeçmişliğin eşiğinde, karanlığa hapsolmuş oluyor. Umuyorum ki, tüm bu durumda olanlar için bir gün bir ay doğar, önünü görebilecek kadar aydınlanır ve sonra sabah olur, güneş doğar, karanlık diye atf ettiğimiz bu hüzünlü ve bahtsız çehre, bir daha hiç gece görmeyecek şekilde aydınlanır.