Güneşe çıkalım

Yağmurdan sonra gözlerine bakarak

Aydınlık ve apaçık bir gerçek

Gözlerine bakalım

Dik dik sözlerine kanmadan

Kesip atmadan şahdamarını sevmenin

Yaşarsın ağır ağır, kalbimizin kuytu köşesi


Güneşe çıkalım

Bir kuşak olsun belinde kubbenin

Rengarenk mendillerden ona tasma yapalım

Tutup çektikçe kendimize

Duygularımızdan kör tuzaklar açalım

Düşelim ceylan gibi çırpınamadan

Boğulmaya ramak kala nefesler alalım

Kaçamak nefesler olsun bunlar

Ne yaşatsın ikimizi ne de can alsınlar


Güneşe çıkalım

Sen sonbahar, ben yaz

Sararıp duralım, sakın, solmadan

Yokluk bilmeden donatalım soframızı

Yağmur suyu eksik kalsın

Onu da belki sen yağdırırsın

Buhar olmadan tüm geçmişimiz

Son bir yudum alalım ellerinden zamansızın 

Zamansız sevmelere kaldık desene!

Yanlış yanlış saatleri kolumuza taktık

Aklımıza takacağımız yerde tülleri

Tuttuk camlara astık, beyaz ama kırık


Bir şeyleri kıralım

Bu olmasın güçlü bağlar, güçlü kollar

Planlar kuralım karargahımızda

Zayıflara gücü yeter herkesin

Yüzünü gösterirsen, işte denizler ve dağlar 

Artık coğrafya da bilir oldu her kesim 

Savaş meydanında bir fotoğrafçı

Ben miyim ölen, sen misin savaşçı?

Tarihe geçer mi dersin böyle bir haz? 

Kılıçlar sevgilim 

Ve en keskin yerlerinden birer orkestra

Durma, durma! 

Bu ahenge bir söz yaz


Cansız mankenlerden sahte gülümseme

Sevmiyorsan bana öyle gülümseme

Hemen umut doğar içimde, bir diğeri ölür

Ölümlerden yaşamı görürüm, 

Yaşamlar boyu dünü

Bir kalbim var, sahibi tek ve ölü

Yok, olmaz, sevemem bir daha

Israr etseniz de bu boşa bir çabadır


Güneşe koşalım

Yaklaştıkça sona, gür sesimiz kısılır

Ver elini, ver bana

İçimdeki neyin yasıdır?

Isınsın yeniden, yeniden yansın

Eskisinden çok daha "varsın"

Yok olsan da nazlı bir rüzgarda

Aslı bendedir

Unutulurum zannetme

Tamamlanmak faniye mahsus

Sen, ben

Ve 

Her şiir

Özünde mutlak bir yarım taşır 


01.21/7.11