Gece midir bizi hüzünlendiren yoksa bir günün daha elimizden kayıp gitmesi mi?

Bu iki soruya da evet cevabı verilebilir. Gecelerin o kendine has sessizliği ve yalnızlığı hep düşünmeye iter insanı, yaşadıklarını ve yaşayamadıklarını düşünürsün ve o sessizlikte aslında bütün gürültü kafanın içindedir. Tabi o günün de artık son bulması üzer insanı çünkü anı yaşarken sonrasını pek düşünmeyiz, o zamanın tekrar geri gelmeyeceğini aklımızdan da geçirmeyiz o durumda ama hani bazen oturup da geçen günleri, haftaları ve yılları düşünürsün de derinden bi of çekersin işte o zaman bana göre insan daha da olgunlaşır ve vaktinin kıymetini elinden geldiğince bilmeye çalışır yada en azından bugüne kadar öyle yapmadığı için isyan eder. Nazım'ın da dediği gibi çok ciddiye alacaksın yaşamayı. Elinde ki her şeyin kıymetini bilerek yaşayacaksın,gidenin bir daha dönmeyeceğini bilerek yaşayacaksın ve bir gün son nefesini vereceğini unutmayarak yaşayacaksın. Hayatta her dönem düştüğümüz zamanlar olur ama önemli olan o zamanlarda da asla ümitsizliğe kapılmamak. Uzun lafın kısası elimizdekilerin kıymetini gittikten sonra değil de bizimle birlikteyken bilelim,her şeyin sonunun olduğu ve her tarafı kötülüğün kapladığı bu dünyada biz inadına gülümseyerek yaşayalım. Unutmayalım ki en kötü gecenin bile bir sabahı vardır..