Umut hep vardır canını acıtacak şeyleri kabul edemeyenlere.


Pürdikkat geçirdiği günlere rağmen genç kızda bir farklılık vardı o gün. Dikkatsizliği ile en bildiği yüzü bile fark edememiş, gerçeği anlayınca var gücüyle kimse onu durdurmadan koşmak istemişti ama yapamadı. Acısını paylaşan en sevdiğine en benzeyen kişi onu kolundan tutup sarıp sarmalamıştı. Kız gözlerinin içine uzun uzun bakıp "Geçti." demesini bekledi ama bunu söylemeye kimsenin cesareti yoktu, çünkü hiçbir şey geçmeyecek aksine özlemde acıda katlanacaktı.

Bir sakinlik çöktü kızın içine nasıl davranmalıydı, kaybetmek nasıl bir şeydi, bununla başa nasıl çıkılırdı, buna alışılır mıydı? En sevdiğini kaybetmeye alışılır mıydı?

Yolculuk başlamıştı, hayatının belki de en uzun yolculuğuydu. Karanlık içinde arabada sessizlik, yanaktan süzülen yaşlar.

Kızın içinden tek bir şey geçmişti, bir an önce annesinin gözlerine bakmak ve sarılmak istiyordu. Karanlık içinde hızla geçen ağaç gölgeleri, geceye varmış gökyüzü, uykuya dalmış insanlar kapanmış ışıklar, sessiz sokaklar, göğsünün hep bir köşesinde kalacak olan özlemle ela gözlü bir kız. Kim bilir? Belki de şanslıydı babasının gözlerini yaşatabileceği için.

Gece olmak üzereydi hep heyecanla geldiği şehre şimdi korku ve tedirginlikle girmişti, tüm sokak karanlık bir tek evlerinin ışığı yanıyordu. O tablo, bu ela gözlerden hiç gitmeyecekti. Havada insanın bedenini değil de içini üşüten bir soğukluk vardı. Karanlıkta sendeleyerek yola koyuldu kız, annesini aradı, kalabalık içinden geçti kimseyi gözü görmedi.

Annesini daha önce hiç böyle görmemişti ve gözleri ağlamaktan kapanmak üzereydi, demek ki sevgi böyle bir şeydi. Neler oluyordu, kaybetmek nasıl bir şeydi? Kız bunu içinden defalarca tekrarladı.

Vedalar hep zamansız can sonunda toprağa emanet ama o toprağa dokunmaya cesaret yok.


Seni kaybetmeden önceki gün rüyamda verdiğin buseyle beraberim. Kulağımda en güzel kahkahan.