Biz insanoğlu farkında olamasak da her an içimizde bir umutla yaşıyoruz. Kendimizden bile sakladığımız bir umut. Her gün uyuduğumuzda sabaha gözlerimizi açarak uyanmayı umuyoruz. Her gün yeniden gökyüzüne baktığımızda tekrar tekrar var oluyor umudumuz. Küçükken büyüyüp koca insan olacağını, çok başarılı bir doktor, bir öğretmen, belki bir asker olacağını hayal etmeden uyuyan bir çocuk var mıdır? Sanmam. Ve ne kadar büyüsek de hepimizin illaki gelecekle ilgili hayalleri vardır ve bu varoluşun umuduyla yaşıyoruz.
Bir şeyleri hayal etmek ve onun için umutlanmak. Onun için çaba göstermek. Umudu olmayan çaba gösteremez. Ama her şey çaba göstermeye değer mi? Bazen çok zor görünse de Olasılıksız'da Adam Fawer, "Hiçbir şey imkansız değildir. Bazı şeylerin olma olasılığı daha düşüktür." diyor ve ben de onun bu sözünü hatırlatıyorum kendime. Ve bazen bizim çabamızla bu olasılığın daha da artacağına inanıyorum.
Umut ve mutluluk bu ikisi arasındaki güçlü bir bağ var. Nihayetinde mutluluk umuttan türüyor. Bana göre umut ruhun yakıtı ve mutlu olmak adına en önemli adım. Umutsuz ve mutlu olmayı hedefleyen biri.. Hedeflemek. İşte asıl sıkıntı burada başlıyor. Mutluluğu hedefliyor ve onun peşinden koşuyor. Oysa mutluluk arkasından koşarak kazanacağınız bir hedef değil, sizin o anda yaratacağınız ruh halidir. Ruhumuz, düşüncelerimizin duygularımızı ele geçirmesiyle şekillenir. Yani asıl olay kafamızın içinde fark edemesek de. Ruhunuzun ihtiyacını karşıladığınız an mutluluğu da siz kendi ellerinizle yaratabilirsiniz. Ruhun sahip olması gereken şeyi ona vermemiz gerekiyor. İşte bu umut, inanç.
Umut her zaman var az ya da çok ama her zaman var. Tıpkı zifiri karanlık gecenin ardından güneşin doğuşu gibi.
"Unutma Red, umut iyi bir şeydir, belki de en iyisi. Ve iyi şeyler asla ölmez."