İnsan umudu olduğu müddetçe yaşayan bir canlı formudur. Bu yaşayış bedensel ve ruhsal tüm iklimine besler. Bu yüzden umudunu kaybeden bir insanın bedeni dizyanı yaşasa dahi ruhsal dinamikleri çöküntü altında kalmıştır. Peki o zaman umut nedir?

Bir çok tanım ve mana ile açıklanabilir. Ancak umut bir yaşayışın ve ölüşün asıl ve yegane gayesidir. Çünkü yaşamakta ölmekte birbirinin ardılları sürece kendi gerçekliklerini bulacaktır. Hiç hayatta olmamış, buna zihni yaratımda dahil, herhangi bir şeyden söz edebilmemiz mümkün müdür? İşte bu bağlamda umut kavramını ele aldığımızda canlı (zihni canlılık da dahil) hayatta klam serüvenini umudu olduğu sürece devam ettirebilecektir. Buna en güzel örneği bir hayvan belgeselinde görmüştüm. Yaşlı bir aslan eskiden grubun lideriyken vaktinin dolduğunu anlayıp grubun liderliğini daha genç ve güçlü aslana devredip kendisi sürüsü terk edip ölmeye gidiyordu. Yani aslan artık bedeninden umudunu kestiğini güdüsel olarak algıladığı için yaşamak denilen denklemden kendini çıkartıyordu. Bu durumu insana uyguladığımızda insanda tıpkı aslan gibi hem bedeni olarak hem de zihinsel olarak umudu kalmadığında kendini hayatın denkleminden çıkarmayı göze almaktadır. Bu açıdan umut kavramı nabız atışı kadar değerlidir. Umudun edin! Ama öyle olmayacak ya da ütopik umutlar değil. Başarmak için çaba harcadığınızda size zevk verecek, sizi kamçılayacak umutlar. Biraz kişisel gelişim kitaplarında geçen cümleler kurmuş olabilirim. Ama unutmayın tüm canlılar parmak izi gibidir. Ve her parmak izi birbirinden farklıdır. O yüzden umudunuzu, sevginizi ve sizi hayata bağlayacak nesneleri veya şeyleri kendiniz bulmaya çalışın! Bir başkasının ya da ötekinin sizi ne kadar tanıdığı meçhuldür. Bu yüzden önce kendinizi tanımayı öğrenin. Öğrenin ki; ne yapıp yapamayacağınıza kararını kendiniz verin. Ne aklınızı ne de ruhunuzu bir başkasına satın. Şimdiden herkesleşmeyen herkese güzel düşler. 


İZLEMENİZİ ÖNERİRİM: https://mubi.com/tr/tr/films/persian-lessons