Umut; ümit etmek, ummak, beklenti içinde olmak aslında bir nev’i hayatta kalma içgüdüsü ile yaşama tutunabilme becerisi zannımca.
Aslına bakılırsa bu tek kelime, içerisinde ne çok manâ barındırıyor. Şöyle ki umut önce hayal edebilmekle başlar; daha iyiyi, güzeli, sevgiyi, başarıyı, barışı düşleyebilmekle. Bazen kendimiz için bazen sevdiklerimiz bazen de tüm canlılar için yeşertiriz umutları.
Umut eden cesur da olmalıdır aynı zamanda. Umutlanmak cesaret ister zira ümitle yürünen yollar çoğu zaman taşlarla döşenmiştir. Kimi zaman da değişmek, dönüşmek ister, eyleme geçmek, çabalamak, çokça emek ister. O yol bazen de bitmek bilmez , sabır ister. Kimi zaman hayal kırıklıklarını göze alarak yürürken insan, yolun başındaki aynı kişi de değildir artık. Belki her yolun sonunda umduğunu bulamaz lâkin şimdi daha güçlü daha da inançlıdır. Şuna da değinmek gerekir ki; umut bir aidiyet duygusudur, güvende hissetmektir. Her ne kadar zor şartlar altında da olsa insan umutla çıktığı yolda bazen sevdiklerine bazen ilahi düzene bazen de sadece ve sadece kendine varlığının kıymetine güvenir, inanır. Zira insanoğlu var olduğundan beri savaş, hastalık ve kıtlık zamanlarında kendisi göremeyecek olsa dahi sonraki nesillerin yaşayacağı güzel günlerin umudu ile bunca acıya katlanabilmiş, mücadele edebilmiştir. Bilim insanları sadece kendileri için değil tüm insanlığa fayda sağlama umuduyla gece-gündüz çalışmış, nice buluşlara imza atmış, icatlar yapmıştır. Bir çok savaş vatan uğruna, özgürlük, bağımsızlık uğruna toplumsal umut ile kazanılmıştır. Tıpkı Anadolu halkının, atalarımızın her daim Türk Bayrağı’nın dalgalanması umuduyla verdiği eşsiz Kurtuluş Mücadelesi gibi.
Diyeceğim o ki; bir şarkı sözünde ifade edildiği üzere ”Bir umuttur yaşatan insanı “.