2000 Yıllık Şifa Kaynağı

 

Canik Dağları'nın Kelkit Vadisi’ne inen eteklerinde kurulan ve Kelkit Irmağı’nın geçtiği vadi boyunca uzanan Niksar, Tokat iline bağlı olup tabiat, kültür ve tarihi zenginliklerin kaynaştığı şirin bir ilçedir. Günümüzde Niksar denince akla ilk gelen şüphesiz Ayvaz suyudur ve şehrin hemen yanı başındaki Ayvaz mevkiinden çıkarıldığı için bu isimle anılmıştır.


Buradaki Ayvaz ismi ise, bölgede yapılan kazı çalışmalarında, bugünkü su dolum tesislerinin hemen yanı başında çıkarılan mozaiklerden, buranın bir “Ayazma” olduğunun anlaşılmasından gelmektedir. Suyun en büyük özelliği de burada karşımıza çıkmaktadır. Çünkü Ayazmalar, Hristiyanlarca şifa verdiğine inanılan su kaynakları üzerine inşa edilen binalara verilen isimdir. Dolayısıyla bu suyun Roma ve Bizans devirlerine kadar dayandığı ve eski dönemlerde ılıca ve hamam olarak şifa bulmak amaçlı kullanıldığı anlaşılmaktadır.

 

Tıbbın henüz gelişmediği çağlarda suyun tedavide kullanılan bir ilaç olduğuna dair İbn-i Sina da tespitlerde bulunmuştur. Ona göre; içerisinde bakır, demir ve tuz barındıran sular eklem ağrılarına, bakırlı sular göz ve kulak hastalıklarına, demirli sular ise mide hastalıklarına iyi gelmektedir. Ayrıca kükürtlü suların da cilt hastalıklarına faydalı geldiğini dile getirmiştir.




Evliya Çelebi Bile Kanamamış


Anadolu toprakları tektonik ve jeolojik yapısı dolayısıyla adeta bir su cennetidir. Bu sebeple memleketimizin hemen her yerinde kaplıca veya tatlı su membaları mevcuttur. Ancak Ayvaz suyunu diğer kaynaklardan farklı kılan yönleri, meşhur seyyah Evliya Çelebi Seyahatname'sinde şu şekilde dile getirmektedir:


“Şehrin kıble tarafında ve dışında, haylice uzak yerde, bağlar kenarında ufak tefek binalı bir ılıcadır. Ama suyu gayet faydalıdır. Bölge halkının çocukları ve kadınları bütün esvaplarını orada yıkarlar. Gayet yumuşak, ince ve lezzetli hayat suyudur, asla kükürt kokusu yoktur. İnsanın vücudunda suyu yağ gibi kayar. Cüzzama, berasa, nikrise ve uyuza yararlı olduğundan dört taraftaki bölgelerden her sene temmuz ayında nice bin araba hastalıklı insanlar gelip bir ay dururlar ve suyundan içip sağlıklarına kavuşarak herkes vatanlarına giderler. Ünlü ve güzel bir ılıcadır.”

 

Metnin orijinali ise şu şekildedir:


Şehrin cânib-i kıblesi hâricinde haylice mesâfe bâğlar kenarında müfîd ü muhtasar binâlı bir ılıcadır, ammâ suyu gâyet nâfi‘dir. Ehl-i beledin sıbyân [u] nisvânı cümle esbâbların anda gasl ederler. Gâyet latîf ve lezîz âb-ı hayâtdır. Aslâ kükürd râyihası yokdur. Âdemin vücûdunda suyu yâğ gibi kayar. Cüzzâma ve berasa ve nikrîse ve cerebe nâfi‘ olduğundan cânib-i erba‘a büleydelerinden her sene mâh-ı temmûzda niçe bin araba erbâb-ı maraz gelüp bir ay ayş ve suyundan nûş edüp sıhhat [u] ifâkatla herkes vatanına giderler. Meşhûr-ı âfâk hamme-i zîbâdır.

 

Ancak suyun kıymet-i harbiyesi ilk başlarda anlaşılamamıştır. Halk çamaşırlarını kaynatmak yerine bu suda yıkayarak kolaya kaçma yoluna gitmiştir. Zamanla yapılan tetkik ve tahliller neticesinde suyun nitelik bakımından çok kaliteli bir içme suyu olduğu ve bunun yanı sıra sağlık açısından safra kesesi, böbrek taşı, tansiyon ve bağırsak hastalıkları gibi rahatsızlıklara iyi geldiği anlaşılmıştır. Bunun üzerine bölgede sıkı önlemler alınmış ve burada çamaşır yıkanması yasaklanmıştır.

 

Evliya Çelebi’nin yıllar önce gidip lezzet ve şifa kaynağı bu suyu tecrübe ederek bize naklettiklerine insanlar kulak vermiş olmalı ki bugün bile memleketin dört bir köşesinden ziyaretçi akınına uğramaktadır.



Yazar: Yasin Özkan