olanca hızıyla görmezden gelerek koridoru

atladı üstüme

tadına baktı boynumun

çok acı olmuş olmalıydı ya

ağlamaya başladı

vestiyerin üzerine döktüğü metelikler gibi

birer birer çınladı gözyaşları

elmacık kemiklerine yağan yağmurlar

başındaki bulutlar vazgeçene kadar durmayacaklar

seni sahaflarda aramıştım oysa ben

şiirlerde

ismini daha önce duymadığım esrik satırlardan beklemişim seni

şehrin neresine denk geldiğini bilmediğim caddelerde boşuna pineklemişim

oysaki yanı başımdaymış destinam

ben bunu çok geç anladım

çok geç ayırdına varmışım senin

artık çok geç

neyse ne

benim üzülmem hiçbir zaman önemli olmamıştır ya zaten tanrının nezdinde

olmasın

olmamalı da zaten

ama sen güzelim

sen üzülme

habersiz gezerken bu sokaklarda tanrıçadan hallice

gözünün ucuyla ittirdiğin her bakış beni sürüklemekte daha dibe

dudaklarınla oy verdiğin kelimelerin her biri dönüşürken şiirlere

artık saklıyoruz birbirimizden neyi?

ne diye?

mesela gözünün altında sakladığın benin

svarovski taşlarıyla özenle bezenmiş tüm bedenin

tüm bunlara rağmen dokunduğun her yeri yakıyor ya ellerin

tüm bunlara rağmen bana mazoşistliği sevdiren sendin

ve tüm bunlara rağmen urganları göğüsleyecek olan bizdik

ve hiçbir şeye rağmen bakıp pişkin pişkin sırıtan tanrım

yarım kaldın

ne diye dünyamızı yarattın?

ne diye farkında olmana rağmen ölü bir bebek doğurdun?

beni bu yakada yeterince parçaladın zaten

cehennemde yaksan ne olur?

yakmasan ne olur?

son kez eline al kalemi

belki verir cızlam

suyunu çıkar kalemin

yağmayacak bütün yağmurlarda ıslan

ben bugüne dek tekabülsüz yaşadım

ruhumun iz düşümünün hangi coğrafyanın bağrında can bulduğunu bilmeden

bugüne dek milyonlarca satır karaladım ben

şimdi dostlar oturup okuyor bihaber

her birinin uğruna kaç meleğin boğazlandığını bilmeden