Bilmediğini bildiğini henüz biliyordu.


Gözyaşları anlayabilmekten akıyor, gözleri yaşlardan değil bilmekten ışıldıyordu. Bu hal onu fazlasıyla üzse de mutlu ediyordu. İnsan neyi anlayınca, neyi idrak edince böyle olabilirdi? Bu üzüntü ve sevinç halinin birlikte görülmesi sağlam bir ruha ait olabilir miydi? Kısa bir an aklındakileri dinlemeyi kesti. Pencerenin genç ciğerlerine derin bir nefes için yetmeyeceğini düşündü ve hemen balkona doğru yürüdü.


Radyoda ruhuna işleyen bir melodi, gecenin dinginliğine ve serinliğine yumuşak içimli, hoş kokulu bir gül şerbeti gibi geliyordu. Bir saat, belki de yarım saat süren bir yığın anlam, ona iki yıl süren bir gece gibi geliyordu. Belki de sahiden boşa geçmiş iki yıl, o bir saatlik aydınlık geceye eş idi. Aklına düşen keşkeler ordusu ruhunu da sardı. Yanlışlar keşkelere, keşkeler pişmanlığa, pişmanlıklar umutsuzluğa sürüklüyordu. Derin bir nefes için yeterli geleceğini düşündüğü balkon, kalbini avuçlarının içine alıp kasvetli bir uçuruma yuvarlamış gibiydi. Nefesi saniyeler geçtikçe daha da daralıyor, zihni karıncalanıyor, sanki tüm organları sislerle kaplanıyordu. Bu her zamanki panik ataklardan biriydi. Kaygıların, uygun bir yer bulduğu an oraya yerleşme gibi kötü bir huyu vardır. Hava açlığına alışagelmiş teselli cümleleri eşlik ediyordu. İnsan, kendi kendini teselli edebilir. Belki de en güzel teselli, bir benin bana yaptığı teselliydi. Yalnızlığın baş düşmanı zor günler içindeki ikinci bir beni doğurmak için sancılar çeker. Filizlenmiş bir tohumun kabuğunu yapraklarla itmesi, cılız ve çelimsiz görüntüsünün altındaki var gücünü kullanması gibi her acılı kıvranış sonunda yeni bir hayat veriyordu.


Kendiyle uğraşmaktan, aklını dinlemekten bir müddet vazgeçti. Etrafa göz gezdirdi. Karanlık gökyüzü sayısız yıldızlar ile tepesinde duruyordu. Çevresindeki binaların ışıkları yeniden yanmaya başlamış, caddenin gürültüsü yine canlanmıştı. Loş ışıklı odaya doğru baktı. Arkadan fısıltı şeklinde çalan radyo, ilgiyi hissedince sesini yükseltti. Ruhu bir kanaviçe gibi işleyen o müzik susmuştu. Çalan pop şarkı öncekinden daha hareketliydi. Kafası bu denli gürültüyü kaldıracak gibi değildi. Enkaz altından kurtarılmış, dinlenmeyi bekliyordu. Radyoyu kapattı. Kapıyı örttü, perdeyi çekti. Artık ne ağır ne de hafif sayılabilecek kafasını yastığa koydu.