İlerliyorlar yam man

Camda kazılı adım

Yansımalara akıyor benim makus korkularım;

        

         O günde kıyamet kopuyor bu tılsım,

          Küçücük yere yerleştiriyorlar eşyaları

          Dresden kabuk bağlamalı yaralar üremiyor

          Kara dereden düşen oyuncu kim?


Her kayanın madeni çıkmıyor elmas

Hiçbir maden sürgün yemiyor topraktan

Leğende yıkanırken mercanlara hayali kentlere

           

           Gerçek olanların peşinde rahimde göçük

           İki gerçeklik arasında salllan kanlı kimlik

           On ikinci düşte yorgun yatağında uyuyor

           Makyevelizm, pragmatizm, kolonyalcilik


Hangisi sözlük yaratıyor gece bulutlarını bölerek

Yüzlerdeki ağızsız vitraylarda uzanıyor flaş kandırmaca

Giden kapıda, uçan halıda aynı jazz parçasını dinliyoruz arabada bu yeni kederimiz iç cebte taşınan yazgı

İlerlemiyor yaşam, rengini belli


         Düşler bağrında beslediği şişman kadının

         Aklımın tuzağına etraf gözden ırak Budapeşt

         Ölüm, yolum geçmiş masada toz yumağı

         Kül düşüyor zemine eee yansın eee yansın

         Eeeeeeeee yansın eeeeee yansın eee yansın


Ölümcül oyunda kimse türkü söylemiyor

de da de da de da de da de da de da

Yenilmek zor senin cinlerine

Bir şüpheye samanlar dayanamıyor içimi yiyor yurtsuz bir oyun parçalar değişir, parçalar eksik kalır söz

\kimin? yeni puzzle kafamızı karıştırıyor


Buradan sonrası:


Yardan yara oldum saldı göklerdeki taşa

Kavimi bulamadım şerr gitmez uzak yaşa

Kardan ince serdivan belli olmaz bu kement

Oydum gonca destelerini kattım tatsız aşa


Onca sultanların plastik çiçek mühür kurudu

Ha-ni'de sesler arşa çıkıp arzda yekün duruldu

Cümbüşte ölenlere cennette sofralar kuruldu

Beri git beri git beri git ciğerim hasta kardan yare


Seyyah imişim, bilmirem kalıbında aklım gezdi

Hangi rengin sonu, hangi kuruyan kan sevdi

Vah ettikçe durmaz kabında tuzlu yaşlar akar

Beni ezdi, beni sevdi, beni kaybetti, beni kevdi.


Ben kimim? Adım Salih mi kim ezen okudu

İnce zamanda pişmanlıklar milletleri dokudu

Gelmez vakit, ruhu kabzetmiş ölüm soğudu

Artık yol yolcusuz, kün-i kainat Hüdasız yolcu