Üniversiteyi kazanamamıştım. Ders çalışmadan nasıl kazanabileceğimi sanmıştım ki? Aptal kafam, aptal kafam... Midem bulanıyor. İçim ürperiyor. Kusuyorum tuvalete. Uzun uzun kusuyorum. Boğazımdan en son kan geliyor. Kafamı kaldırdığımda meşe ağacından yapılmış kocaman bir kapı görüyorum. Kapının üstünde büyük bir tabela var. Üstünde "Başarısızlar Kulübü" yazıyor. İçim ürperiyor. Kabullenmişim, biliyormuşum buraya geleceğimi. Kapıdan içeri girerken görüyorum kapının yanında bir tabela daha var. Bu diğerine göre çok daha küçük. Üstünde "Buraya gelirken tüm sevdiklerinizi geride bırakın" yazıyor. Arkama bakıyorum. Saçlarım elektrikleniyor. Midem bulanıyor. Arkamda kimse yok. Giriyorum kapıdan. İçim ürperiyor. 

 

Derin bir nefes alarak uyanıyorum. Her yerim ter içinde kalmış, gözlerim yaşlı buluyorum kendimi. Hala ayılmamışım. Telefonumu alıyorum elime. Saat gecenin ikisiymiş, ayın dördü ve sınava daha varmış. Rahatlıyorum. Tekrar derin nefes alıyorum. Kalkıyorum. Çekmecemden yeni atlet ve tişört alıyorum. Üstümü değiştiriyorum. Eskileri kirliye atıyorum. Annem mırıldanıyor, "Yatmadın mı hala?", cevap vermiyorum, geri uykusuna dönüyor. Yatağıma geri yatıyorum. Gözlerimi kapatamıyorum. Masamın ne kadar toplu olduğu dikkatimi çekiyor. İki saat önce derslerim bittiği için toplamıştım. Eski ben olmadığımı, değiştiğimi bir kere daha anlıyorum. Test kitaplarıma bakıyorum. Yarısı hala duruyor. Ne zaman bitirebilecektim? İçimdeki huzursuzluk artıyor. Kalkıyorum yatağımdan. Penceremi açıyorum. Soğuk hava terli yüzüme vuruyor. Annem hep "Yüz felci geçirirsin, terli terli soğuğa çıkma." dediğinden yüzümü garip şekillere sokuyorum ki yüz felci geçirmeyeyim. Hava temiz değil. Ben bile fark ediyorum. Şehir havasını çekiyorum içime. Düşündükçe o kirliliği geri kusmak ister gibi öksürüyorum. Hiç huzurlu değilim. Düşünüyorum. Ne istiyorum hayatımda? Bu düzen benden ne istiyor? Sanırım bu daha önemli benim ne istediğimden çünkü bir şey istiyor, belli. Diğer türlü her şey daha kolay olurdu. Gene de o kadar da kötü değil, diye düşünüyorum. Alışmışım kötüye, daha kötüsü olmadığı için şükrediyorum. Düzenli çalışırsan halledeceksin, diyorum. Baykuş sesi duyuyorum. Son zamanlarda sık duyduğum bu yeni ses beni mutlu ediyor. Acaba, diyorum, hep aynı baykuş mu? İçimdeki merak ansızın büyüyor. Uykusuz gecelerimde müzik açmamamın sebebi olan baykuş dostumu görmek için çekmecemden gözlüğümü alıp takıyorum. Ağaçların içine dikkatli dikkatli dakikalarca bakıyorum. Bulamayınca üzülüyorum, gözlüğümü çıkarıp çekmeceye geri koyuyorum. Pencereden tekrar dışarıyı izlerken bir anda gülüyorum halime. Kendimi tatlı buluyorum, stresle mücadele eden beynimin oluşturduğu muhteşem kabustan uyanmışken hayvan dostumu ağaçlarda görememeye takıyorum. Yüzümde donuk gülümsememle soğuk havayı derin bir nefesle içime çekiyorum. Üşümeye başlıyorum. Penceremi kapatıyorum. Rafımdaki test kitaplarına bakıyorum. Değecek mi, soruyorum kendime. Böyle bir sistem için vazgeçtiğim şeylere değecek mi, sorduğum soruya kendim cevap veriyorum: Değecek, göreceksin. Göreceğiz bakalım, diyorum yine kendime. Test kitabını açıyorum. Yarın yapmam gereken sayfalara bakıyorum. Test kitabını kapamadan yatağıma dönüyorum. Uykum bir kere kaçmış, geri uyuyamayacağımı anlayınca masama geri gidip sandalyeme oturuyorum. Elime kalemimi alıp test kitabımda kaldığım sayfayı açıyorum. Başlıyorum çözmeye. 

İçimde bir huzursuzluk var. Bedenim titriyor.


On test çözmüşüm. Dalmışım. Dalıp on test mi çözdün, ne kadar da ineksin, diye şakalaşıyorum kendimle. Sonra gülüyorum kendime. Sıkılıyorum kendimden. Masamı toplamadan yatıyorum yatağa ve direkt kapıyorum gözlerimi. Yorgana sıkıca sarılıyorum. İçim ürperiyor, bir soğuk ki bedenimi kaskatı kesiyor. Midem çok bulanıyor. Uçurumdan düşüyor gibi korkarak uyuyakalıyorum.


Sabah, gecesini kimseye anlatmadığım yeni bir güne uyanıyorum.