Böyle şeyler. Hayat gergin. Henüz, soluk alıp verebiliyorum. Taramalı makine tüfeği aklıma geliyor. Parçalara ayrılmış çaputlarda. İş yerine gidiyorum ve Necati Bey'in ölüm haberini alıyorum. Frengiden mevta olmuş.


Bugün dosyalardaki kağıtlara insanların adları yazılacak ve onlara verilmiş edavatların sayıları not edilecek.


Dün Serseri Orhan işten atıldı. Yetmiş yaşında moruktu. Geçen gün alkollü gelmiş, bu birinci vukuatı. Yetmemiş pisuvara değil de, hedefi şaşırarak başka yere işemiş. Etti mi iki!! Sonra da bir kadın çalışana yanlış kelimeler etmiş. Üç! Dün de hiçbir şey olmamış işe gelmiş, üzerindekileri değiştirmiş, işe yeni giren kadınlarla koridorda karşılaşmış, ona bir şey sormuşlar o da biraz sersemlikle cevap vermiş. O kadınlarda bunu şikayet etmişler. Dört!


Serseri Orhan hakkında hüküm verilmiş işte. Güvenlikler ile yanına gelmiş Esin hanım. Biri bir tokat, diğeri bir yumruk çakmış. "Sapıklara bu müessessede yer yok!" diye bağırmış. Serseri Orhan'ı enseden tuttukları gibi fırlatmışlar. Adam yetmiş yaşına gelmiş ama emekli de olamamış. Başka şirketler bunu dolandırmışlar. İyi, bu yaşına kadar nasıl yaşadıysa...


Bazenleri aklıma ölüm geliveriyor. Şöyle binlerce yoldan birisini denesem mi? acaba deyiveriyorum. "Nolucak ki? Birisi gider, diğeri gelir. Dünyada insan bolluğu var ne de olsa." diyorum. Bunca manasızlık ve kederler canımı epey sıkıyor. Düşünüyorum da, iyi kötü soluk alıp verebiliyorum. Az biraz param da var. Fakat...


Serseri Orhan'ın yerinde olsaydım mutlaka ampulun kablolarını söker, tenime değdirirdim. Belki bundan evvel de tuzlu su içerdim. Bol tuzlu su!


Cepleri fakirleştiği gibi zihinleri de fakirleşiyor herkesin. İki gün evvel tramvaya binmiştim. Yanıma da esmer tenli, uzun saçlı ve suratı boyalı bir kadın oturmuştu. Karşımda şişmanca bir adam dalmış, horluyordu. Ayakta insanlar vardı. Çoğu telefonları ile meşguldüler. Tramvay, Yunus caddesini geçtikten sonra aniden fren yapmıştı. Ben kendimi tutamadım ve şişman, horlayan adamın göbeğine kafamı çarptım. Diğer insanlar da sağa solu devrilmişlerdi. Adama toslayınca, adam uyandı. Kolları ile bana sarıldı: "Senin istediğin bende yok!" Dedi. Salak herif, kendisine ilgim var zannetti. Ben de kendimi usturuplu bir cevaba yönelterek dedim ki: "Hayır, ne!? Yanlış anladınız. Galiba tramvay ilerleyişine mani olacak bir şey ile karşılaştı!" Ayağa kalktım. Diğerleri de toparlandılar. "NE OLDU?" diye merak ederken, kapılar açıldı. Herkes inmeye başlayınca ben de indim. En önde vatman sağa sola telaşla koşturuyordu. İnsanlar da oraya doğru yürümüşlerdi. Ben de gittim ve ne olduğuna baktım.


Yirmili yaşlarda genç, kendini tramvayın önüne atmış. Ağır bir şekilde yaralanmıştı.


İnsanlar telefonlarını çıkardılar, kimi birilerini aradı kimi ise vidyo çekmeye başladı. "Arkadaşlar burada net bir kaza olmuştur! Kimliği tespit edilemeyen bu şahıs.."


Biraz daha bakındıktan sonra yavaştan yürümeye başladım. Yanımdaki sigaralardan birisini çıkartmış, yakmıştım.


Hava biraz kararmaya başlamıştı. Yürüyordum. Yağmur ızgaralarının üzerine uzanmış bir güvercin gördüm. Ölmüş, öylece yatıyordu.


Az daha yürüdüm. Parkta bir köpek topallayarak yürüyordu. Bacağı kırılmıştı galiba ve derisi sallanıyordu.


Sonra caddeye çıktım. İnsanlar sağa sola gidiyorlardı. Marketlere, mağazalara girip çıkıyorlardı. Ben de bir büfeciye uğradım. Sigara ve su almıştım. Suyu hemen oracıkta içip şişesini de çöp tenekesine attım. Çöp tenekesinin etrafında sigara izmaritleri, mağaza broşürleri ve tüylü kelepçe vardı.


Yürüdüm.


Bir sokak başında iki kadın bir adama bağırıyordu. "Paramızı vermedin hain herif!" deniyordu.


Bu kaçıncı bilmiyorum, SMA hastaları için bağış isteyenler vardı. Acı dolu bir kadının sesi hoparlörden konuşuyordu.


Sonra birisi yanıma yaklaştı: "Affedersiniz, bira almak için paraya ihtiyacım var. Bana yardım edebilir misiniz?" diye sordu. Baktım gençten bir kadındı. Uzun sarı saçları vardı. "Git işine, ben de para yok!" dedim ve devam ettim. Arkamdan "Yalancı!" diye bağırdı.


Partilerin standları vardı. Üye kayıtları alıyorlardı. Hepsinden birer broşür aldım. Birbiri içerisine katlayıp cebime koydum. Evde tek tek okumayı düşündüm.


Sonra eve geldim. Pabuçlarımı çıkartırken yere düşecek gibi olmuştum. Midem de bulanmıştı. Öksürmeye başladım. Hemen lavaboya koştum ve yüzümü yıkadım. Yüzüme baktım.


Yüzüm kararmış gibiydi. Gözaltlarım şişmişti.


Bu gece de uyku tutmayacağı belliydi.