Eski raf tozlu görünmüyor bu sefer, fazla mı körleştim yoksa fazla mı açıldı gözlerim. Kesik hırıltılar eşliğinde okula gidiyorum bu sabah. Yüzümden akan terden yazın geldiğini düşünüyorum. Gün içinde duraksayıp daldığım vakitler çoğalıyor. Bu kopuk anımsamalar neyi çağrıştırmalı emin değilim. Sesler gidiyor, görüntüler bulanıklaşıyor, kulağımda garip bir uğultu. Aniden dönüyorum oturduğum sıraya, karşımdaki kişinin ağzını oynatışını izliyorum ve benliğimi anımsıyorum. Her şey normalmiş gibi devam ediyorum. Sahi ya, normal olan neydi ki ben ona uymaya çalışıyorum? İnsanı normalleştiren ne acaba? Konuşması mı? Eylemde bulunması mı? Herhangi bir uyarıcı davranış göstermesi mi? Ya da sadece nefes alması yetiyor mu?


Minibüsü kaçırmak düşünce silsilesine maruz bırakmamalıydı beni. Yürüdüğüm yol her zamanki gibi sessiz. Bu sessizliği bozan ayakkabımın çıkardığı sese birkaç kısık sözcük söylüyorum. Ve her zamanki gibi sessizliğin gürültüsü olmaya devam ediyorum.


Sade günlerden biri gibi bu da.