Uyumsuzluk termometresi içerisindeki cıvayı arşa çıkarıyorum

Somut ve görünür düzlemde var olan dış dünya mefhumu ile kendi iç âlemlerim arasındaki uyumsuzluğu ölçmeye ant içmiş farazi bir termometre içerisindeki cıvayı ölümüne oynatıyorum

Sanki bulunduğu seviyeyi her geçen gün daha da, daha da yukarıda bir yerlere taşıyorum

Kudurtuyorum

Kendimi içinde buluverdiğim uyumsuzluk münasebetiyle o farazi termometre içerisindeki cıvayı ölümüne kudurtuyorum, sinirlerini oynatıyorum

-''Yoksa oynayan onun değil de benim sinirlerim mi?''-

Sıcaklık yerine benim bu dünyaya uyumumu ölçmek ile vazifedar kılınmış o farazi termometre içerisindeki cıvanın aklının kayışlarını koparıyorum

-''Yoksa kopan onun değil de benim aklımın kayışları mı?''-

Çıldırtıyorum

Onu ya da kendimi ölümüne çıldırtıyorum

Aklının ya da aklımın iplerini tel tel ve de iplik iplik yoluyorum, o iplikleri ellerime doluyorum, onlara değişik ve manasız şekiller verip duruyorum

Zorluyorum

Sabrının ya da sabrımın sınırlarını zorluyorum, onun tahammül seviyesinin ya da benim tahammül seviyemin kıyısında köşesinde dolanıyorum

Ve uyumsuzluk dozajını git gide arttırıyorum...

Bilinçli ve de istençli bir şekilde yapmıyorum bunu

Kaldı ki; bu bir ‘’yapma’’ hâli değil, ‘’olma’’ hâli...

Kendi kendimin önüne setler ve bentler çekmediğimde

Kendimi yıllarca oradan buradan maruz kalmış olduğum ezbere demeçler, öğretiler, koşullanmışlıklar debdebesinden sıyırmayı ve yalıtmayı seçtiğimde

Gerek başkaları gerek bizzat kendim tarafından içine yerleştirildiğim kalıpları var gücümle kıra kıra yıkmayı tercih ettiğimde

Kendimi doğal bir şekilde, kendiliğimden içinde bulduğum ‘’olma’’ hâli…

İlaveten herhangi bir şey yapmaksızın sadece ve öylece ‘’olma’’ hâli ve bunun kendiliğinden oluşturduğu uyumsuzluk münasebeti…



Kendi iç âlemlerime zihnimin elleriyle dokunmadan, onların içine damla damla rasyonellik zehri akıtmadan kendi hâline bıraktıkça onları;

Bu doğrultuda git gide artan, arttıkça kendisini bana daha da görünür kılan uyumsuzluk münasebeti…

İçine doğduğum, hâlâ da içinde bulunmakta olduğum bu dünya düzleminde yaşamamı, yaşamaya akışkan bir şekilde devam etmemi ilaveten zorlaştıran

Belki de idealar dünyasında tek bir bütün hâlinde var olması gereken kara parçasını ortadan yararak ikiye ayıran ve aralarında kocaman bir uçurum yaratan

Uçurumun bir ucunu benim kendi iç âlemlerimden

Diğer ucunu ise somut ve görünür düzlemde var olan dış dünya mefhumundan oluşturan

İkisi arasında nasıl ve ne tür bir köprü kuracağımı bilemez vaziyette, noksandan da öte hiç mevcut olmayan mühendislik bilgilerimle beni öylece tek başıma bırakan

Beni adeta iki bacağımdan ayıran

Bir ayağımı uçurumun bir ucuna, kendi iç âlemlerimin zuhur ettiği alana sağlamca ve kuvvetlice bastıran

Bir ayağımı ise uçurumun diğer ucuna, somut ve görünür düzlemde var olan dış dünya mefhumuna hafiften dokunduran, sanki laf olsun diye öyle bir konduran

Dengemi şaşırtan, şirazemi kaydıran

Her geçen gün dış dünyaya asgari ölçüde katıldığım düzlem içerisinde tanık olduklarım, karşılaştıklarım ile aradaki söz konusu uçurumu daha da derinleştiren, iki uç arasındaki mesafeyi arttıran

Kendi iç âlemlerimden bir adım öteye geçmemle birlikte içime tuhaf hissedişler polenleri serpiştirip duran

Sanki uzaydan bir yerden, dünya dışı bir gök cisminden gelmişçesine; bu dünyaya ait birçok unsura adeta bir turist gözüyle bakmama, kendimi bu dünyaya yabancı uyruklu gibi hissetmeme sebep olan

Bu dünya ile, bu dünyanın akışı ile ve oybirliğiyle olmasa da oyçokluğuyla diğer insanlar tarafından ‘’düzen’’ adı verilen ama bana göre devasa bir kaos yumağından ibaret olan dünya düzensizliği ile dans etmeme müsaade etmeyip; adımlarımı yalnızca ve tamamen kendi içimin derinliklerinden gelen akışa uydurmam, kendi içimden bir yerlerden gelen yönlendirmelere kendimi bırakmam hususunda bana çok güçlü ve yoğun hissedişler, tesirler duyumsatan

Dans partnerimin sadece kendim olması hususunda üstüme başıma sadakat bağı dolayan

Kendini benim için karşı konulamaz kılan hatta karşı koyma istencini bana zerre duyumsatmayan

Beni içsel anlamda tatminden tatmine boğan

-Bazen hakikaten gırtlağıma kadar dayanıp boğazımı sıkan, beni ‘’Öleceğim herhalde…’’ sanrısına sokan

Bazen ise içimin tatmin ve memnuniyet deryalarının boyumu geçmeyen, ılık ve sütliman sularında sakince ve keyiflice salınmamı sağlayan-

Uyumsuzluk münasebeti…



Onu bu dünya düzlemi içerisine en sağlıklı, iç âlemlerimin tabiatına en uygun biçimde nasıl entegre edeceğimi, aradaki uçurumun iki ucunu nasıl bir edeceğimi, zerre olmayan mühendislik bilgilerimle o iki ucu bağlamak üzere nasıl sağlam bir köprü inşa edeceğimi halihazırda bilemesem de;

Hakikî ‘’Ben’’ in nasıl bir varoluş olduğunu ve bu dünyaya bedenlenirken bana bahşedilmiş olan eşsizliği, kendi benzersizliğimi an be an keşfetmek üzere çıkmayı seçtiğim yolculuğumun sürprizli bir şekilde bana eşlikçi kıldığı ve bu vesileyle onu sevmeyi, ona ısınmayı, onun yoldaşlığı için minnettar hissetmeyi zamanla öğrenmekte olduğum

Uyumsuzluk münasebeti...