Duyduğumda hiç şaşırmadım
Ama şaşmasam ayıp olurdu (?)
Korkunç olurdu.(?)
Bu yüzden şaşar gibi yaptım
Biliyordum ne olacağını.
Bana kendisi söyledi.
Önce inanmadım
Siktir çektim
Güldüm.
Sonra biraz biraz ikna oldum.
Çünkü sözleri dişini göstermeyen
Ama öfke dolu bir köpek gibiydi.
Bunca zaman kendi ruhunu dişlediğini
Kendi yüreğini parçaladığını anladım
Ama o gece olmamasını beklerdim..
Olmasa iyi olurdu.
Çünkü gerçekten kulak vermek isterdim ona
Gerçekten yüreğini hissetmek
Ruhunun dikenlerinde kanamak isterdim
Ama durdurmak istemezdim
Çünkü o mükemmel kapanışa
Yaraşır bir ayin yapmak isterdim
Sona saklanmış sözlerini duymak
Gider ayak bir kaç günaha daha girmek isterdim
Mendebur putların ayaklarını gıdıklamak
Fırlama cinlere uymak isterdim
Kutsal tütsüleri işeyerek söndürüp
Mabetlerin ağlak ayinlerinde kikirdemek isterdim
[Boktan şeyler için hep fazla vakit olmuştur
Ama
Ne zaman ruh ayağına göre yol bulsa
Bileğindeki zincir şıngırdar ]
"Bayrama bir kaç gün kala
Gece yarısı köprü altında kendini astığını öğrendiğimde
Onun
Bu kararın peşinden cesaretle gidişine hayran oldum.
Ama içten içe kızdım, kıskandım onu.
Bende ne o kararlılık ne de o cesaret vardı
Sürekli dişlerimi biliyor
Sürekli salya saçarak havlıyor
Ama etimi dişlemeye gelince
Uyuz bir köpek oluyordum
Bu kuduz köpek
Kendiyle birlikte, yılışık, yaltakçı
Mıymıntı ruhumu da sallandırsaydı keşke
Beni dişleyip, inleyen uyuz bir köpeğe çevirdi.
Aslında bana söylemeden evvel
Kendi boynuna bir ilmek dolayacağını anladım
Çünkü bir zaman bana
" Tanrı yoksa, yaşamın ne kıymeti var diye sordu "
İşte o zaman
Bir çocuğun oyuncağını kırdığımı anladım.
Derin uykusunda ürküttüm onu
Yuvasını bozdum
Yüreğini dar bir sokakta yalnız bıraktım
Ruhunu ayak sapmaz bir memlekete sürgün ettim
Şüphenin neşterden köprüsünde
Ayağının çarığını çaldım.
["İnsan canı böyle işte
Kuru bir dala takılmış
Kararsız bir rüzgarın merhametiyle
Titreyip duruyor
İnsan ruhu böyle işte
Zincirlere sarılıp uyurken
Özgür olmanın düşleriyle yanar
Ama zinciri koptuğunda
Sonsuz bir çölün ortasında
Yalnız başına kalıverir
Tutsak olmayı beceremez
Özgürlük konusunda atıp tutar
Ancak onun hakkında da gerçek bir fikri yoktur ]
Ölümünü sahtekar dostundan öğrendim
Her fırsatta anasına söven
Ayağının tökezleyeceği günün hayaliyle bekleyen
E.... Kafirliği seçti diye,
Sikinin o dişi hayaletleri tatmaktan mahrum kalma ihtimaliyle öfkeye kapılan
O piç kurusundan öğrendim.
Diğer üç lubunya da yanındaydı
Suçlayan gözlerle bana bakıyorlardı
Çünkü onu ipe yollayan bendim
Onun Tanrısını çaldım
Ya da onu tanrıdan çaldım, bilmiyorum
Limanını yıktım , gemisini fırtınaya sürdüm
Dümenini kırdım???
[Peki ben bunları yaparken
Siz dört orospunun fırlattığı neredeydiniz?
Tanrının kıvrak dili neredeydi?
Boynundaki ilmeyi çözecek merhametli eller neredeydi?
Oradan oraya uçan hayaletler
Ve gece azgın putlarla düzüşen
Sabaha piç sanrılar doğuran
O tatlı dilli zaniler neredeydi?
Onun ipinde sallanmaya bile layık değilsiniz.]
Beni arayıp bunu yapacağını neden söylediğini düşündüğümde
Sonuca varamıyorum.
Onu durdurmamı mı bekledi ?
Yoksa onu uğurlamamı mı?
Bu sorulara verecek cevabım yok.
Durdurabilir miydim?
Ya da uğurlayabilir miydim ?
Sanırım ilkini istemez
İkincisini de beceremezdim.
Çünkü göz bir kere yola düştüğünde
Mutlaka ayakları da ayartacaktır.
O gün olmazsa bir gün.
Beyhude çabayı sevmem.
Üstelik, her ruhun derininde
Bu fikir orospu gibi oynaşır durur.
Ama
Onun bizi baştan çıkarmasına müsade etmeyiz
Bunun nedeni tanrının ayıplaması değil
Yaşamın ara sıra aklımızı çelen tatlı dilidir.
Hem ben
İçimdeki gedikli kafirin
Tüm ödlekliğine rağmen
O orospuyla oynaşma hevesini bilirken
Nasıl olur da onu yolundan ederim
Bu dostluğa sığar mı ???