uyandım, aynaya baktım, saçlarımı taramak istedim.
son taradığım zamanı hatırlamıyorum.
zaten sen dokunduğundan beri dokunamıyorum saçlarıma.
hayatımın son günlerde aldığı hal gibi bütün teller
düğüm düğüm, açılmaz anlaşılmaz birer sır oldular
oturup öylece yatağın kenarına
elimde, evimiz için aldığım tarakla
tarlaları sürer gibi koyuldum ırgatlığa.
sayısız tel düştü elime avucuma.
her biri zihnimdeki karmaşadan kurtulan birer ip gibi
birçoğu da dolandı tarağın ihtiraslı kollarına.
yaşamayı, yaşlanmayı düşündüm tarağı temizlerken.
duvarımda asılı bir saat yoktu ama tik tak seslerini duyabiliyordum.
yaşamayı düşünmeyi istiyordum ama
aklımdan geçenlerin ne olduğuna dair fikir edinememiştim.
hatta bir an için bedenimden çıkıp odanın içerisinde kendimi izledim.
öylece duruyordum, dokunmak istedim
fakat o dünya formumdan çıkmayı, bu anı çok beklemiştim
bir süre izledim ve tek kelime etmedim.
fark etmeyeceğini bilsem bile parmak uçlarımla ilerleyip
kapıya uzandım, açtım, çıktım, yürüdüm, uzaklaştım.
arkamı dönüp yaktığım kibriti fırlattım.
yanıp yanmadığını kontrol etmek için bile olsa arkama bir daha bakmadım.