vapurdan indiğim vakit eşkâlim aranıyordu

beşiktaş faltaşı gibi gözlerini açmış

gözleri gülüyordu

beşiktaş hâlâ çocuktu


bu liman -neden bilmem-

bana izmirʼi hatırlatır

bazı vakitler deniz de

böyle gürler izmir’de

gri küllenmiş

dilinde direnen çiçeklerin türküsü

üzerimize yine kasımdan bir çarşamba serpilmiş

basmaneʼden vagon vagon sonbahar gelmiştir

mehpâre’nin ayakları çıplak

elleri yağmura bilenmiştir

yanaklarında sararmış bir üzüntü

yoksulluğuna bir yığın cenaze vermişimdir


gecenin içinden sokak köpekleri seslenir

ellerinde joplar ve kanlanmış gözler

ve biʼ sebep kanatlanmış yürekleriyle

ki yürekleri kör gözlerin kefilidir

polis üniforması giymiş herifler

köşebaşında bekleşir

dilimde direnen çiçeklerin türküsü

siren sesleri çığlıklarıyla

bir sokaktan diğerine geçmişimdir

ayaklarım çıplak

mehpâre’nin ayakları çıplak

elerimiz yağmura bilenmiştir


artık ölme vakti çalıyor kapımızı

başımızı hangi yana çevirsek yani

o yandan başlıyoruz duamıza

bilmezler oysa üniforma giymiş herifler

“ölmek değil öldürülmek dokunur insana”

yani diyeceğim şu ki kardeşlerim

sofradan kalkma vakti geldi geçiyor

bir lokma geçmeden boğazımızdan

kaşığımız dalmadan çorbaya yani

ve bizim ayaklarımız çıplak

dilimizde hırçın bir türkü

son defa gülümsüyor

çipil çipil gözleriyle

alaca gökyüzü