seninle vals yapacağımız gün, 


fonda eric satie ya da gabriel faure, 

güneye giden bir kuş sürüsü güzergah üstünde 

hiçbir çatıda, 

hiçbir gölette, 

hiçbir şehirde mola vermeyecek. 

o gün söylenecek her cümle,

söylenmişliğine mahkum bir biçimde,

geçmişe gömülecek. 

sessiz kaldığımız her an ise

kahramanlığa soyunacak. 

kasabanın birinde,

çeyrek asırlık bir demirci,

portakala bürünmüş gökyüzüne,

tam saatinde,

uzun uzun bakacak. 

sebebini hiç bilmeden şarap içecek.

sebebini hiç öğrenemeden ölecek. 

yine o vakit sularında,

evsiz çocuklar,

yarım kalmış bir inşaatın içinde,

ateş kusan bir varilin başında,

açlık çekecek. 

devriyesi henüz bitmiş bir polis,

çocukların cebine çorba parası koyacak. 

o polisin çocuklarına ise,

mahalleden geçen fransız bir turist,

gazoz alacak.

fransız kadın yalnız…

dönüştüğü insandan rahatsız…

belki de günah çıkarıyor müslüman bir ülkede.

bilemeyiz…

bir ağacın gölgesinde,

"ağaç kimin gölgesinde?" diye merak edemeyiz.

valsin sonuna doğru,

petrol savaşları bitecek.

emin ol borsa da çökecek.

plüton yine gezegen olmuş.

ortaçgil ölümsüzlüğü bulmuş.

ben bütün insanlığı seveceğim senin nezdinde,

bütün dünya seni sevecek benim nezdimde.

ve bu vals

sonsuza dek sürecek.

tabii ki bugünkü gibi,

tam olarak bu şekilde,

gözlemlenemediğin sürece…




son olarak

bu şiir de

söylenmişliğine mahkum bir biçimde

geçmişe gömülecek.