Sürekli hayatın anlamsızlığına karşı kendimizi kandırıyoruz. Kendimize göre güzeli ve iyiyi seçiyoruz ve kendi güzel ve iyimize hitap eden amaçlar belirleyip zamanımızın çoğunu feda ediyoruz. Çoğunlukla zamanımızın çoğunu harcamak sadece israf oluyor.

Hayatımızdaki en önemli şeylerden biri zamandır çünkü sadece sana verildiği kadar vardır, asla daha fazlasını alamazsın. (Seneca'nın Yaşamın Kısalığı Üzerine ve Mutlu Yaşam Üzerine kitaplarını okumanızı tavsiye ederim.) Demek istediğim; senin güzel ve iyin bir villa almak, pahalı bir araba sahibi olmak, sürekli Nusret'te et yemekse bence senin bir hayvandan farkın yok. Ve bu sonuçlar sana hiçbir şey katmıyor. Sen sadece tüketiyorsun, bu sence insan olmak mı? Düşünerek herhangi bir şey üretmediğin sürece ya da kendini geliştirmeyi seçmediğin sürece nasıl kendine insan diyebilirsin ki? (Burada demek istediğim şudur: Hayvanlar sadece temel ihtiyaçlarını gidermeyi ve temel ihtiyaçlarını gidermeyi sağlayan özelliklerini geliştirir, insanlar da sadece para kazanmaya çalışırsa hayvanlardan bir farkı yoktur.) Bu durumu ve bunun gibi on binlerce, belki daha fazla durumlardan birini veya birkaçını fark edip amaçsız kalan insanlar yavaş yavaş kafayı yiyor, varoluş sancısı çekiyor ve üzülüyor. Aslında hayatını yeni yaşamaya başladığını fark etmiyor. Bu durumda üç olasılık oluşuyor: İlki, bu durumdan çıkmak için kendine tekrar amaçlar belirlemek. "Kendi kendinize belli etmediğiniz ve iyi iş çıkardığınız sürece kendinizi kandırmanız sorun değildi." (Küçük Tanrılar, Terry Pratchett) Birey üzüntü içinde yaşamak yerine daha az üzüntü hissettiği sistematik köleliğe dönüyor ve yaşamaya devam ediyor -bence hiç eğlenceli değil-. İkincisi; bireyin hayatını sonlandırması, bireyin amacı olmayınca hafif bir farkındalık kazanıyor. Emil Cioran "İnsanlar amaçsız yaşamalı," der, isterseniz ona da bir bakın, muazzam bence. Ve birey bir insan olduğu için karamsar düşünmeye iter kendini. (İnsanın olması/yaratılması çok salakça, insanlar bok gibi vs.) Bu durum çok büyük bir varoluş sancısı ve psikolojik çöküntü yarattığı için birey olaylara katlanamayıp intihar ediyor. Üçüncü olasılıkta ise birey ikinci olasılıktaki gibi varoluşsal sancıya ve psikolojik sorunlara maruz kalıyor, intihar etmek yerine bu durumlara katlanıp cevap aramayı seçiyor, bu yolda devam ederse birey kendini geliştirerek düşünen bir birey oluyor. (Bence zaten olması gereken bu.) Birey zamanla, genelde bir sürü kitap okur, araştırır, sohbet eder, izler, kısaca öğrenir, artık dayatılmış yaşam tarzından kurtulmaya karar verir ve gerçekten yaşamaya başlar; o artık gördüğü her şeyden bir şeyler öğrenir.

Artık birey felsefe, sanat ve bilimle uğraşmaya başlıyor ve bundan deli gibi zevk alıyor. Artık onun için deneyimlediği her yıl bir hazine oluyor ve kendini sürekli geliştiriyor, ayrıca bu birey kendisi için yaşamak yerine tüm insanlık için yaşıyor, bir nevi tanrıların seviyesine biraz daha yaklaşıyor.