Evvel zaman değil şimdiki zamanın masalı bu... Acımasız hükümdarlar, her gün bambaşka yalanlar söyleyen müptezel vurdumduymazlar. Tene vurgun yalancı sevdalar. Ah ne zaman... Ne zamana kaldık dostlar.


Kimden kollayacağımızı şaşırdık kendimizi. Kim dost kim düşman karıştı birbirine. Ne doğru ne yalan bilemiyoruz artık. Donduk, donakaldık.


Ha gayret, diye diye sanırım yuvarlanacağız yar’lardan aşağı. Hem gönüllerdeki yar’dan hem de uçurumlara. Şimdi ikisi de tehlikeli kötü zaman...


Ne zormuş gönülde sağlam mekan edinebilmek, ne zormuş hazırlıksız fırtınalara, tipilere yakalanmak... Zaman ne çeşit bir yoldaşmış ki bir bakmışız yanı başımızda bir bakmışız ötelerde kalmış, hep umuda meftun hayallerimiz.


Şimdi hangi yolda yolcuyuz kim bilir. Artık bilen de bilmiyor hiçbir şeyi...


Acılar günlük demli çay. Yudum yudum sindiriyoruz içimize. Sanırım alışa alışa sever olduk acıları da ha... Ha gayret ha... Sonu nereye varır bilemem ama...


Kafesteki kuş misali, bağır çağır dur. Açan olmazsa kapını bir tek kendin dinlersin elemini, kederini, çığlığını... Yüreğinin kapısını çalan da yok artık, beklemek de yoruldu gelmeyenlerden...


Amannnn aldırma! Zaman muamma... Baharları soldurdu sonlar. Ama yine de gelecek yeni baharlar, yazgıları bu.


Elbet aralanır başlangıçlar. Bak dünyanın bir yanı aydınlıkken bir yanı karanlık.


Velhasıl, sıra aydınlıklarda.

Umutla...