Gölgemi düşürdüm! Buralarda bir yerlerde olmalı gördünüz mü? Zayıf uzun huzursuz... Kalabalık buralar gürültü sevmez o... Nereye hangi ağaç dalına hangi tarih öncesi kaya kovuguna sığındı kim bilir? Gözlerinden gökyüzü akar, yürürken adımları ardında okyanuslardan damlalar bırakır, kızarsa çöl savurur saçları... gölgemi gördünüz mü? Rüzgarda salınan tek başına bir selvi gibi, eteğini savura savura bu dar, yürümekten aşınmış, taşları tarih kokan sokaktan geçti mi?
Taşıyorduk kadim zamanlardır birbirimizi Üzüm bağlarında geziniyorduk, uyuyorduk eski bir handa
Gözlerimizi tavana dikip uzaktaki sesleri dinliyorduk
Güneş batarken, herkesin döndüğü yoldan biz terk ediyorduk şehirleri ,birdaha dönmemek üzere . Çok sevilmekten ölen şeyler müzesine geldim. Güneşe açmıştım tüm perdeleri ve ışık gözlerimizin ardındaki aynadan kırılıp düştü gölgeme. Sanki hiç olmamış, doğmamamış yürümemiş gibi yok oldu.
Nerede gölgem? Perdeleri kapattım. Varlığımdan emin olmam lazım dön.
Kayboldum. Koşarak içinden geçmeye çalışıyorum duvarların
Seninle yeniden yek vücut olurum diye
Kan revan içinde yara bere her yanım
Var biliyorum ben var
Oluş ondan bilinir
Sal gibi sürüklenen gölgem boyası dökülmüş küflü soğuk duvarlar üzerinden
Dümensiz, desteksiz süzülen ey var oluşumun delili
Gölgemi gördünüz mü?