Yolda bir adam varsaydım

Teleskobu elemli koca gövdesi veremli

Pantolonunda bir iki çizik kader çizgisinden miras

yemez içmez uyumaz gezmez

gezer ya da delicesine gezer


Emeğe ve ekmeğe muhtaç makine dairesi

kazanı kaynatır da geçinir


Yolda bir adam varsaydım

Gazete kupürlerinde bulan kendisini

arayan polis memurlarından kaçan

kovalanır dedikleri bu olsa gerek

diyor

Adım başı arkasını dönerek geriye

bakan, hoyrat bir serzenişle etrafa caka

satan, üstü başı dağınık bir adam varsaydım


Otuz üç yaşları dolaylarında tıraşını olmayıp sakalları uzatmış, birbirine karışmış, bulunmamak

için de her yolu deneyen

Nezarethanelerde çürümek istemeyen ve istenmeyen

hiçbir komşunun evinde ya da ailesi nezdinde

değeri bile olmayan bu otuz üç yaşındaki adamın hikayesidir.


Sarmaşık güllerin dikenleriyle boğuşmaktan

yıpranmış kan ve gül içinde kalmış otuz üç

şehirde barınamamış yalnızlığa

düşman kalabalığa muhtaç

bir o kadar da hissiz, mağlup, zafer yüzü görmemiş adamın hikayesidir.



Piyanolara dokunan parmakların ritmine ayak uyduran seyircilerin elit hallerindeki zevk-ü sefa

sürüp arabasını çarpa çarpa zindanlara girmediği zindanlara yani evinin hapsolmuş odasına tek başına karşı koyamayacak kader cilvesindeki aşka yahut gözlerinin ateş rengine bürünerek kan ağlayan rüzgarlara, aşklara, şaraplara, kanlara heba etti adam tüm benliğini


Mağlup bir pazartesi adım attı sokağa

çıkarak etrafı kolaçan eden devriye polislerine

yakalanmamak için sağa sola bakındı yine

Arkasını döndü yoktu hiç kimse

siz kalmıştı üç yaşında ailesi terk ettiğinde

onu sevmişti on dokuz yaşına bastığında

toprağa vermişti de aynı zamanda sevdiği kızı elleriyle.


Gözünün önünden geçti tüm yaşam silsilesi geldi tüm hayatını

Bir şeyler olacak kesin dedi içinden

hasretlik çekti eskiye uzanan parmakları ve aklı tarafından dokunmak istediklerine

Mağlup bir pazartesi adım attı çarşıya

indi dükkanlara girdi plaklar aldı

evine dönüp plakları çalacaktı

Dönemedi polisler devriye esnasında aldılar onu

tanıdılar birbirine girmiş sakalları arasından

İki polis memurunun ortasında kaçamadığı için mahzun bakıyordu


Tekli yalnızlık koğuşundan kalabalık

zindanlarda çürüyeceğini hissetmişti aklından

geçirdiği

düşünceler kasıp kavurmuştu bedeni

yanıyordu kıpkırmızı bir gül gibi kan ve gül

içinde içerde geçireceği bir ömür vardı

Kıpkırmızı bir kan ve gül

üyordu geçireceği hayata mahzun bakarak.


Yolda bir adam var

saydım tamı tamına otuz üç yaşında

Bu otuz üç yaşındaki adamın hikayesidir varsayıyorum.