Açıkçası mesajına şaşırdığımı söylemeden geçemeyeceğim. Evet, konuşmayalı uzun bir süre oldu. "İyi misin?" diye sormuşsun. Bu biraz da iyi kavramını nasıl yorumladığımızla alakalı zannedersem.


Hayatın çok tuhaf ve de manidar olduğuna dair var olan inancım gittikçe artıyor. Çok önceleri insan ilişkilerinin çok basit ve de güzel olduğunu düşünmekteydim. Lakin sonraları karmaşıklık arttıkça kalitenin bozulduğunu ve farklı şeylerin öne çıktığını fark ettiğimden, belirli bir yakınlığı tercih ettim. Sadece bir elin parmağını geçmeyecek kadar insanla paylaşacak kadar iletişimimi daralttım. Şüphesiz kalitede bir artış oldu tabii ki de. Lakin düşünemediğim ve sadece benim öyle görmemin bazı şeyler için yeterli olacağını zannettiğim şeyler vardı. Mesela iyi bir iletişimle, bir dostunu önemseyip ona güvenmenin, onunla çok şey paylaşıyor olmanın dostluk kavramı için yeterli olduğu yanılgısını taşımaktaydım. Zamanla iyi günlerinde ya da kolay zamanlarda etrafında olan insanlara aldanmamak gerektiğine özellikle de sayısına kesinlikle aldanmamak gerektiğine kanaat getirdim.


Kitaplardan çok etkilenmemden dolayı mı nedir, dostluk ya da arkadaşlık kavramları benim için pembe bir rüya tadındadır. Öyle ki insanlar (dostlarım) için yapamayacağım şey pek azdır açıkçası. Bunu da bana ihtiyaç duyulduğu anda, bana söylenmese dahi elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışarak göstermeye çalışmışımdır. Kaldı ki dostum olmasa bile salt birinin yardıma ihtiyaç duyması da beni harekete geçirmeye yeter. Ama sanırsam bunları yüzsüz bir şekilde kendiniz sürekli hatırlatmadığınız sürece hatırlanmıyorsunuz.

Başta da dediğim gibi hatırlanmak şaşırttı beni. Neden mi? Şöyle ki, mutlu olduğun zamanlarda ve özellikle yüz yüze bakıyorsan, birileri ile anlaşmak ve de anlaşılmak daha kolay oluyor. Ve bazı kavramlarla (arkadaşlık, dostluk gibi) ilgili daha çabuk kararlar veriyorsun. Ve o zamanlar sürekli etrafında insanlar görmek ya da onlara ulaşmak çok kolay ve bu da insanı aldatıyor maalesef. Çünkü hayat sürekli öyle devam etmiyor. Özellikle de düştüysen insanlar bir daha dönüp bakmıyor, hatta düştüğünü bile fark etmiyorlar ama sen onlara dostum diyorsun. Her ne kadar bazı şeyleri paylaşıp paylaşmamakla ilgili emin olamasan da dostum dediğin insanlara ulaşmaya çalışınca bazen sadece duvarlarla karşılaşıyorsun. Ya da sana ayıracak zamanları olmayabiliyor. Buna anlam veremiyor insan. Ama sonra düşününce sen birilerini önemseyip dost olarak görüyorsun diye onlardan da buna yönelik bir beklentiye girmeye de hakkın yok galiba. Kaldı ki karşı taraf da seni dost olarak görse bile. Sürekli hayat kitaplardaki gibi değil be Harun. İnsanların çok azı işi düşmediği halde sana ulaşıyor demek istiyorum kendime. Bu yüzden galiba hatırlanmak şaşırtıyor beni, özellikle son birkaç yıldır.


Dönüp yaşamıma baktığımda çoğunlukla, kırıldığımı ya da üzüldüğümü ben söylemedikçe anlayan olmadığını görüyorum. Hatta bazen söylediğimde de şaka mı, gerçek mi o bile anlaşılmıyor. Ama yine de bir şeylerin karşılıklı olmasını istemediği halde insan, bazen ihtiyaç duyduğunda dostlarına ulaşmak istiyor. Bazen kendi zihinsel dünyası dışında da bir ses duymayı istiyor. Lakin böyle hayal kırıklıklarından sonra istemeye bile korkuyor. Sonuç olarak yalnızlığın yegâne koruyan ve de başkasını aratmayan bir güzelliği var. En güzeli de sırtını dostuna yasladığını zannederken düşmüyorsun. Ve sen ulaşmaya çalıştığında o zaten çoktan sana ulaşmış oluyor.


Her neyse, artık ben önemsiyorum diye insanlarında önemseyip merak etmesini beklemiyorum. Önemseyen ya da merak eden bir şekilde halinden anlıyor ve yanında oluyor zaten. Bunlar bir süredir farkında olduğum şeylerdi. Kalbin kırılmasın diye bir şey demedim. Anlarsın zannettim. Lakin kırmamak için de bölük pörçük oldum. Sanırım artık her şey (arkadaşlık, dostluk) bir yanılsama gibi ben öyle olduğunu zannediyorum diye bana öyle geliyor sanki. Artık kırgın değilim sana ya da bir şeyleri anlamanı beklemiyorum.


Resim: huleeb ''Sometimes''