Aslında bütünlüğün savaşımında yalnızca durarak eşyayı seyretmek, kendinden başka her şeyin kendinden başka var oluşuna hayretle bakmak aslında... Ve anlamın tek duruşu ona kavuşamayışın ve bir zevk anında onu unutuşun aslında her an yeniden var oluşuna bakıp şaşırmak güzel olanı... Aşkı arayışına ihanet her gülüşün her tırmanışın hırslı sevgilerin her tutuşun ihanet aşkı arayışına... Ritmini ayarlıyorsun, ritmini çağa, ritmini yola uygun... Aslında senden ayrı hakikat senden ayrı doğru senden ayrı aşk ve bildiğin tek şey aslında olmadığın. Var mısın? Elinde olan ne?
Ne ölümü isteyecek cesaretin var ne de her şeyi reddebilecek kadar bilgin... tamamlanmamışlığına bakıyorsun her gün aynada. Burası dünya, burası yokluğun yansıması. Var oluşa duyduğun hissi tanımlayamayışın senin mahvın, şarkını bulacak mısın her şeyin sonunda, geriye onu dinleyecek gücün kalacak mı? Yalnız gözlerinle doğduğun bu yerde nereden geldiğine yönelik bulduğun cevap bir bütünden ayrılışının hüznü. Ve ne olursa olsun yoksun, kendilik duygun içindeki benliğinin yanılsaması, bir paradoksu anlayabilecek kadar da gücün yok o halde delirmemek adına varlığını kabul etmeye devam et! Devam et sevmeye doğru, her şeyin yumuşaklığına doğru, her şeyin o seni kahreden boşunalığından uzaklara... Nefretten sıyır tenini, terinin değdiği her yerde yeni bir güneşi ara. Mucizeye tanıklık et, yokluğun şarkısını dinliyor, yokluğun resminin üzerinde deviniyorsun, savaş verilen şeylere bak hepsi boşuna, hepsi bir ışığın çevresinde dönen güvelerden daha değersiz,
bir leşin üzerinde bu savaş, ölümlülerin yalnızlıklarını doldurdukları gözyaşı ve çocuk kanından oluşan bir sahnede... Daha fazla durmalı, daha fazla düşünmelisin sevgiyi, nefreti söküp atmalısın varlığından, ki böylece kendi anlamını bulacaksın. Niçin her şeyi unuttuğun, gözlerin kapanık ya da açıkken görebildiğin düşlerin gerçek olmasın ki, bu seni zor duruma düşüren gündelik koşuşturmaların, bir toza dokunmak kadar değersiz olan tartışmaların angarya...