sadece sana dokunduğum zaman,

dokunmak anlam kazanıyordu.

parmak uçlarımdaki nehirlerin

kuraklıktan haberi yoktu

çünkü

seni düşündüğüm zaman

yavru alageyikler gölden su içer

afrika yeşerir

içimdeki kara bulutlardan bembeyaz yağmurlar yağar

ben sana hayran kalırdım


bunca şeye rağmen hala bembeyazsın

kısacık saçlarını,

ömrüme bel bağladım.

içimde sakladığım yalnızlık katedralini,

yalnız senin için açtım.

eski bir avluda dünya soğurken

afrika çiçekleri getirdim kapına

sen bana bir çocuk gibi gülerken

aynı hisle bir çocuk gibi ağlamıştım senin için

çiçeklerden, afrika'dan daha güzelsin


şimdi ellerimi sıkıca tut

bu dünya bizim için çok küçük.

izin ver;

saçlarının ardında bıraktığı zamanla,

bizim için yeni mevsimler yaratmama.

izin ver;

toprak gibi simsiyah gözlerinden,

yeni romanlar yazmama.

ben,

senin sevginle güç bulup

tanrılaşıyorum


yaz akşamı,

rüzgarsız bir deniz kadar

pürüzsüz tenin

öylesine güzel, öylesine alımlı.

geceyi kıskandırır gülüşün

ayrıca;

şunu da bilmeni isterim ki

tanıdığım hiçbir tanrı

tenindeki yaşam izlerini

yaratamazdı


senin karşında kelimelerin hükmü yok

ama,

seni anlatabilecek en sığ cümlem:


güzel olan her şeyden çok daha güzelsin sen

seni öyle saklıyorum ki içimde

dokunmama bile izin vermiyorum