varolması suç sayılmış tüm insanlara...


Efsunlu bir gecede ortaya çıktı cesedim.

Şimdi kısık sesim ve buz tutmuş ayak bileklerim.

Ne zaman bilirim ne mekan, tek hatırladığım evdeki takvim

O takvimdir ki tarihi beni işaret ediyor

Yıl 1917 aylardan aralık, bir veznin tepesindeyim

Ne hun derdindeyim ne istihkam elimde kalan sade cesedim.

Secdin eşiğidir iltica edecek tek yerim

Çünkü ben mübeccel tevatür bir hadiseden ötesi değilim.

Cebren yaşadım anveten maktul bedenim.

Benimçün mübrem bir şeydi yaşamak, gasp edildim

Bir makberim yok tuğlalar sarmalamaz tepemi

Korumaz hiçbir zaman kefenim rengini

Hep bir yerinden kanlar fışkırır

Hep bir yeriden ölümler, iniltiler, sancılar, sızılar

Coğrafyam kan ve gözyaşı, vatan ellerimde tuttuğum taşların son müdafaası

Laşehar haris bir hayvan gibi mütecessid halimi gözleyen insan kılıklı soytarı

Tarumar ettiğini sanma! Bak bu benden akan başkaldırışın soylu taşışı

Aman muaccel olma. Ben buradayım, ben buralıyım!

Varolmayı doğmakla değil, ölmekle tadacağım


Yıllardan yas, aylardan hicret, yaşım yedi, ruhum yetmiş

Bir merhale yürüyorum, yönüm tayin edilmiş, sapaklar kapanmış

Yol üzeri beni karşılayan 7 aynadan gülümseyen silüetler

İstikamet kehfmisal gözküyor,

Hasıl olan üçyüzyıl uykusu, mukadderat masumun son kozu

Yol aşırı ne bir kervan ne bir haydut, tek ve hür varmak üzereyim.

Varış yeri rihlet, beşeriyyet pek tabii zillet.

Bana insiyak edecek bugün hikmet

Damarlarımda akan kan değil başka bir şey, tarifsiz bir şey

Solumak için nefese, yaşamak için bedene ihtiyaç yok artık

Varolmak suç değil, varolmak bizatihi mecburiyet artık.

Benden çaldıklarınız, feragat etmek zorunda bıraktıklarınıza lüzum yok.

Müessir bir melodi çalmaya çalıştım avucumda kalan son taşla.

Hemen bir orkestra hayal ettim, içinde çeşitli musikilerin çalındığı,

Sonra duydum ki kulağıma çalınan hoş bir sela, o sela ki yolculuğumu haykırıyor.

O sela ki beni bana anlatıyor,

Ardından gözüme bir takvim ilişiyor

Yıl 1967, aylardan haziran, bir cenk meydanındayım

Nacinslere karşı şehit düşüyorum

Ve işte tam o an yaşadığımı hissediyorum

Farklı bir yüzyıla uyanıyor, kafasını göğsüme yaslamış kıtmiri uyandırıyorum

Çıktığım yakaza göğsümü sızlatan cüdayı iclab ediyor

Ben yol alıyorum yol beni alıyor

Sanırım bu yolculuk tükenmek bilmiyor

Hayat ne garip şey hayat ne güzel şey

Fakat ölüm daha güzel şey,

Soylu bir ölüm için yaşamak, soysuzlara başkaldırmak

Ve evet ölmek asıl varolmak.

Yolun sonunda bizi bekleyen kefhe kavuşmak.

Orada uyuklamak ve bir daha uyanmamak.

Mağaramın oyuğunu tutunduğum taşla kapatmak

Orada edebiyete dek varolmak.

İşte budur benim bildiğim yaşamak.