“Kalbimde sıkıntılı bir huzur var.”

Ne anlatabilirsin bana, bilmediğim daha önce hiç duymadığım ve bana ait olmayan. Beni benden kaçıracak değiştirecek ve bambaşka birine dönüştürecek. Kaçıncı kitap bu aradığımı bulmadığım, aradığımı bilmediğim. Bak “Gördüğüm şeylerin boyundayım.” diyor yazar çabamı ayaklar altına alırcasına, aşkınlığımla alay edercesine. Boyum kaç benim şimdi? Hanginizden uzunum, kimler görüyor küçüklüğümü. Satırları kovalamak için bile bir kahvenin uyanıklığına ihtiyaç duyuyorum. Ne cümlelerin sonunu getirebilirim ne bir bağlamın kusursuzluğunu sunabilirim size, ben hep bir uyanıklığa ihtiyaç duyuyorum. İhtiyaç duymak, kimse kendine yakıştırmamalı bunu. Sahibi olmalı ihtiyaçlarının, arzulamalı ve hırs rüzgarlarıyla koşmalı. Yaşamak için ulaşmalı. Dağınığım ben, sürdüremem başladıklarımı, bitenleri hiç göremem. Yarım kalanlar benim hayatım,


Ötelenmiş duygulardan bahsettim kendime, koyduğum virgülün hemen ardından. Ve bahsettiğimle de kaldım, devamı gelmedi düşüncelerimin. Ne yalan ama, düşüncelerimi sansürlemeden edemedim. Hala bir yazarın cesaretini kabul etmiyor bünyem. Hiç olmanın korkaklığını yaşıyorum. Sıfatlar durmuyor üstümde ve ben soluyorum. Belki de herkesleşip siliniyorum. Görünmezliği çoktan buldu insanlar, sorun sayfalarca anlatsınlar. Ve ben de kendimi yok ettim.


Bir kitabın düşündürdüklerini anlatıyorum şimdi, bu tanımı uzun zaman önce bir yerden aldım ve nereden aldığımı dahi hatırlayamadım. Çalıntı bir cümle kuruyorum size ve bir sıkıntı daha bırakıyorum, bu satırları her okuduğumda şüphe duyacağım kendimden. İnsanın en aciz hali diyeceğim, kendi hissettiklerinin tanımını duyması başkasının dilinden. Ne zaman kaybettik böyle kendimizi.


Yazdıklarımı silmeye başladım ve kahvemin sonu yaklaştı. Etrafımda arıyorum anlatacaklarımı fakat karşım bir duvar. Dağlardan ya da güneşin aydınlığından bahsedecek bir manzaram yok, sırtımı döndüm onlara. Bakın sahiden, sırtımı döndüm onlara. Önceleri her şeyden bahsedebilirdim, bir kupanın hikayesiyle kendimi anlatabilirdim. Şimdi o kupa karşımda. Ben manzarasız masamda, görmesem de biliyorum yerler ıslak dışarıda. Bir çocuk söylemişti önceden. Engin bir amacı gerçekleştirircesine kurmuştu o cümleyi. “Ve ben hastayım” demişti, hasta sesi bile o cümleye hizmet etmişti. Öyle eminim ki o çocuk o gün iyileşti.


Bir düşünün, bu yazdıklarım ne? Günlük diyeceğim çünkü bir farkı yok günlerin. Kitaba bugün başladım, o çocuk bugün hastalandı ve boyundan büyük cümleleri bugün kurdu. Ve ben bütün bunları beraberimde bugüne dek sürükledim. Yazdıklarım sadece bugünlük, tüm bunlar uzun ve ağır bir bugünden ibaret