O gün de tıpkı diğer günlerde olduğu gibi yemek masasında annemle ben kalmıştık. Birazdan annemin gideceğini bilmenin getirdiği rahatlıkla pencereden dışarıya baktım. Mutfak penceremiz bahçemize bakıyordu. Yarısına kadar yerde olan mutfağımız açık bir mezarı andırırdı bana. Ne zaman masada tek kalsam içtiğim çay bardağını elimle tutar dışarı bakardım. Ayak uçlarımdan tepeme doğru yavaşça grileştiğimi hissederdim. Düşünceler kafamda çoğaldıkça soyutlanırdım. Yine o anlardan birindeyken annem masadan kalkmak yerine konuşmaya başladı.


Babam anneme ondan hoşlandığını söylediğinde, annem yüz vermemiş hiç. Hatta babamı seven bir kadına yardım bile etmiş. Babam o kadının yaptıklarını bile anneme anlatırmış. Zaman ilerledikçe babam hiç pes etmemiş. Annem de o zamana kadar isteyeni çok olmasına rağmen evlilik düşünmemiş. Yine de annem sordurmuş babamı çevresine.

Babam iyi biriymiş. Yardımsever, merhametli, herkesin derdine koşan biriymiş. Anneme şiirler bile yazmış. Annem istemediğini söyledikçe sarhoş olup ağladığı bile olmuş.

Annem ben seni sevmiyorum dediği günlerden birinde babam da ben senin yerine, ikimizin yerine de severim demiş. Kabul etmiş annem.

İyi birisi olması yeterliydi benim için demişti bir gün.