Kamburum sırtımda nereye gidiyorum böyle,
Kamburumda bıçak izi
Tazecik yara
Çatlayan göğüs kafesi
Yarım soluklar
Hissizlik hissi
Işıklar kadar yorgun
Bir gün batımı kadar kasvetli
Ve telaşlı
Sineye vuran esinti
Bağrın yanması
Tabutumun tahtasının ağacına çiselenen rahmet
Tez büyü tez, diye haykırmaktan alıkoyamadığım lâl dilim.
Çok zaman oldu hiçbir acının beni öldüremeyeceğini anlayalı, herkesten önce ben yakmıştım canımı, ben şifa diye basmıştım yarama o tuzu, ben öldürmüştüm kendimi, ilk ben bırakmıştım bir gülü koklamayı, koklamam ümidiyle gelen güller ziyandır artık. Çünkü güller, bahçesine; ben ise toprağa lâyığım, beden toprağa, ruh göğe, insan ölüme, binlerce kez ölüme, yaşadığını sanarak ölüme, kamburundan yara alarak ölüme, hüzne, kedere, kırılmaya, mutluluğa lâyık. Evet işte, insan, ölmek kadar yaşamaya lâyık, göklerde uçarken bazen, bazen gökten olmadık yere çakılmaya lâyık ve damarlarında kan gezinirken inceden ve pompalarken kalp, yaşar insan.
Yaşamak, hep dinlediğin içi yanmış bir kaset, bilirsin mevcut notaları, duyarsın sessizce, kim bilir, ezbere bile bilirsin, senden gayrısı sağırdır o kasete.
İşte ben acımı bir türküdür tutturmuşum dilime, aynalara karşı söylüyorum nağmelerle.
Yaşamak, toy olanlara ve koparılmayan güllere güzeldir, benim içimde vaveylalar kulağımı çınlatmakta ne fena.
Ruhuma ve kendime bir hayat yakıştıramadım, hepsi bu.
Mirza Şamil Sözal
2024-04-15T23:33:53+03:00“ Yaşamak, toy olanlara ve koparılmayan güllere güzeldir, benim içimde vaveylalar kulağımı çınlatmakta ne fena.”.. Yutkunma yeri…