O gün ayrıldım şehirden. Çekip gittim. En kısa zamanda gitmek istiyordum; hızlıca, uçarcasına, kuş misali… Ama pahalıydı uçaklar. Param yetmedi. Bir de korkardım ben uçaktan. Uçmaktan korkardım. Gökyüzü ile iyi değildir aram zaten. Küçükken uçurtma uçurtmaya çalışırdım, bütün çocukların uçurtmaları uçardı, benimki yere düşerdi. O gün bozuldu aramız. Otogara gittim. Herkes başka bir hayata gitme peşinde, ben hayatımdan kaçma peşindeyim. Bindim otobüse. Rastgele bir otobüs… En uzak nereye gidiyorsa oraya... Hareketlendi otobüs. Çantama baktım, içi boş. Öylece çıkmışım evden. Hiçbir şey almadan... Bir ben varım koltukta bir de benden ağır düşündüklerim... Zordur vedalar. Hareketlendi otobüs. Muavin çocuğu çağırdım. Gençten, esmer bir oğlan... Şehirden çıkınca haber ver dedim. Anlamadı. Gitmedim üzerine. Onun ne suçu var? İlk defa mı biri anlamadı sanki… Gözümü kapattım şehirden çıkana kadar. Bakmadım etrafa. Hatırlar, üzülürüm diye kapattım gözlerimi ama yine gördüm her şeyi. Canım yanmasın diye kapattım gözlerimi o an, yanaklarım ıslandı. Çocuk geldi biraz sonra, abi çıktık dedi. Sağ ol dedim. İyi misin abi dedi. Bazen oluyorum, değişik bir duygu dedim. Anlamadı yine. Umursamadım. Camdan dışarı baktım. Bir kuş sürüsü uçuyor, bulutların arasında süzülüp gidiyorlar. Tek değilim dedim kendime. Bak onlar da gidiyor. Acaba onlar da kapattı mı şehirden çıkana kadar gözlerini, diye düşündüm. Yok yok, kapatsalar uçamazlar. Ben de gidiyordum onlar gibi. Kalamazdım artık burada. Biri vardı bu şehirde. Aslında hiç olmayan biri. İlk kez aşık olduk diye mi bu kadar acı çektik? O an durdum. Düşündüm. İnsan ilk defa yirmi altı yaşında aşık olur mu diye düşündüm. Oldu işte. Hiç uyumadım, yol gitti, ben bittim. Yol bitti, ben geldim. Yeni hayatıma geldim. Sudan çıkmış balık gibi… Durdu otobüs. Neresi burası dedim, cevap vermediler bana. Kızdılar. Bilmiyor musun bindiğin otobüsün nereye gittiğini diye çıkıştılar. Ne vardı bilmesem, öylesine binip uzaklaşsam ne olurdu sanki? Yerleştim oraya. İş kurdum kendime. Çalışıyordum yine. Bir liseli çift geldi, kitap aldı, gitti. Yüzlerine baktım. Gözlerine baktım. Gözlerinin içi gülüyor ikisinin de. Yanakları al al oluyor göz göze geldikçe. Canlarından bir parça kopuyor el ele tutuştukça. Seviyorlar işte birbirlerini. Masumca seviyorlar. O gün tekrar geldi aklıma. Ama dönemem ki ben o şehre. Dönsem aynı bulamam hiçbir şeyi. Nereden biliyorsun diye sordum kendime. Bilmiyorum dedim sonra. Hiçbir şey bilmiyorum. Ama aynı hikayeyi bir daha yazmak kaleme zor gelir. İlki gibi olmaz ki… O heyecan olmaz bir daha. Hem masumdu çocuklar. Gördüm ben. Ama biz masum değildik. Masumiyetimiz bitti. İşte o gün büyüdük biz. Raftan bir kitap aldım elime. Bir solukta bitirdim. Bir kez daha anladım. En güzel hikayenin bile bir sonu var. İster güzel, ister çirkin. Bir kez daha anladım. Bir gün bitiyor her şey, sebepsiz... Yarım kalıyor bir taraf. Yıllar geçti aradan. Evlenmedim ben. Başka biri olmadı. İşimi büyütmedim. Sevmem zaten çok parayı. Ünlü bir derginin sorumlusu geldi dergileri rafa koyayım diye. Yok dedim. Ben istemezdim ki ünlü olmayı. O gün baktım aynaya. Saçlarım ağarmış, yüzümdeki çizgilerde bir yaşanmışlık var. Tıpkı o gün otobüsle bitiremediğim o yollar gibi uzundu çizgiler. Engebeliydi. Sevmedim ben bu çizgileri. Ellerim buruşmuş. Saçlarım ağarmış, yüzümde çizgiler var. Hepsi geri kalanı hatırlatıyordu. Yaşlandığımı gördükçe yaşadığımı anlıyordum. Ama nefes aldığımı değil... Nefes almak yaşamak değildi. Boğazında yumruyla yaşamak yaşamaya dahil değil. Yarım kalan hayatlar hayata dahil değil. Korkaktım ben. Gidemedim bir daha. Ama tek korkak ben değildim. O da gelmedi. Zor nefes almaya başladım artık. Bir iki derken gittim doktora. Az kalmış zamanım, öyle dedi doktor. İstediğin gibi yaşa bundan sonra dedi. Güldüm. Ben hiç istediğim gibi yaşamadım ki... O gün baktım aynaya. Ne istiyorsun diye sordum kendime. Cevabı verirken gözlerimin içine bakamadım utançtan. Cesaretim yoktu kendime söylemeye. Korkma dedim. Bir kez olsun korkma. Gittim. Otogara gittim. Herkes ya birine veda ediyordu ya geldiği için sevinçten ağlıyordu. Hayat dedim, kiminin ağladığı yer, kiminin güldüğü yerdi. Dünya dedikleri tam da buydu işte. Benim otobüsüm geldi. O an bir öksürük tuttu beni. Hastalıktan değil, boğazımdaki yumrudan... Yutkunamadım. Bindim otobüse. Çantama baktım, içi boş. Öylece çıkmışım evden. Hiçbir şey almadan… Bir ben varım koltukta bir de benden yaşlı düşüncülerim. Muavini çağırdım. Orta yaşlı bir adam... Şehirden çıkınca haber ver dedim. Anlamadı. Güldüm. Kapattım gözlerimi. Kalbimin sesini duydum. Biraz daha hızlı atsa herkes duyardı. Utanırdım ben herkes duyarsa. Ben utanırdım zaten her şeyden. İtiraf etmekten utanırdım. Konuşmaktan utanırdım. Bir hissetmekten utanmazdım. Ama hissettiğimi söylerken bakamazdım gözlerine. Yine utanırdım. Muavin geldi. Çıktık dedi azarlar gibi. Camdan dışarı baktım. Yoktu kuşlar. Otobüsün nereye gittiğini de biliyordum bu sefer. Desene dedim camdaki yansımama, hiçbir şey eskisi gibi kalmamış. Saatler geçti. Uyudum. Uyandım. E yaşlılık... İster istemez uyur insan. Önemli olan uyumak değildi. Uyurken de uyanıkken düşündüklerimi düşünürdüm. Böyle uyku olmaz ki. Yaklaştı otobüs otogara. Yaklaştıkça hava ısındı. Cehennem gibi bir sıcak... Ama içimi yakan sıcak değil, başka bir şeydi. Yarım kalanlardı. İndim otobüsten. Dolandım durdum akşama kadar. O evin önüne gitmemek için sekiz öğün yemek yedim. Tansiyonum düştü. Bahaneler aradım bulamadım. En son bir tatlıcının önünde durdum. Ölesiye yedim tatlılardan. Şekerim vardı benim. Çıksın da hastanelik olayım, gitmeyeyim diye yedim. Ama bir bok olmadı. Dokunmadı hiçbiri, o an bir şey dokundu işte... İçim yandı sadece biraz. Alışkındım zaten. Her düşündüğümde yanıyordu içim. Enerjim düştü sonra. Öyle böyle gittim mahalleye. Ama orada mıydı, bilmem ki... Hiçbir şey eskisi gibi kalmadı sonuçta. Belki taşınmıştır. Ama kesin yaşlanmıştır. Torunları olmuştur belki. Evlenmiş midir, bilmem. Ben evlenmedim. Belki gittiğimde kocası açardı kapıyı. Belki de çalardım kapıyı, kimse açmazdı. Bir ihtimal daha vardı. Belki dedim… O ihtimali düşününce kalbim sıkıştı. Bir hap yuttum hemen. Olamaz öyle bir şey dedim. Gideceksem önce ben giderim. Eskiden de ben gitmiştim. Ben yanmıştım cehennemde. Evet gitmiştim. Gelmemi beklemiştir belki. Gelmeyince küfür etmiştir. Sevmiyor diye düşünmüştür. Aslında öyle değildi. Sadece korkaktım ben. Bir de utangaçtım. Gittim, tam kapıya vardım ki oradaydı. Arkası dönüktü ama tanıdım. Saçları örgülüydü yine. Sadece beyazlamış saçları. Ne çıkar... Hala güzel. Dondum kaldım orada. Seslenmek istedim. Çıkmadı sesim. Yutkunamadım. Döndü. Durdu önce. Hiçbir şey söylemedi. Ne söyleyecekti ki? Bendim konuşması gereken. Ben gitmiştim. Söyleyemedim. Göz göze gelince acı acı gülümsedi. O gün anladım ben. Bitmişiz çoktan. Gözleri doldu. Ben ağladım. Ayıp değildi. Ayıpsa bana ne ki... Sanki isteyerek mi ağladım? Konuşmayı denedim, çıkmadı sesim. Bir iki damla aktı. Hemen sildi buruşmuş elleriyle. Göstermedi ağladığını. Hep böyleydi zaten. Baktım, ellerinde hala oje var. Eskiden de süslüydü. Gözümün ucuna geldi. Gelirken fark ettim. Tek ayağı topal. Ne oldu diye düşündüm. Acaba hastalık ciddi bir şey mi… Yaşlılık işte. Daha gerçek hastalık mı var. Geldi. Aşağı baktım. Göz ucuyla da ona... Güldü. Neden dedi sadece. Cevap veremedim. Kalakaldık öyle. Ömür gibi geldi. Sarılsam diye düşündüm. O da düşündü, eminim. Ama yapamadık. Geç kalmıştık çünkü. Yoktu ki geç kalınmışlığın ilacı. Bir kız çocuğu geldi içeriden. Aynı onun gençliğine benziyor. Dedem çağırıyor dedi önce. Güldüm. Ağlamamak için... Sonra durdu. Bu amca kim dedi. Yüzüne baktım. Uzun uzun baktı gözüme. Yaş geldi gözünden. Silemedim. Tanımıyorum dedi. Ölsem dedim keşke. Şuracıkta ölsem... İçeri girdiler. Kapattılar kapıyı. Gittim o gün. Çok uzağa değil, iskeleye... Suyun en derin olduğu yeri seçtim. Bir sigara aldım önce. Çekince öksürük tuttu. Gece oldu. Herkes gitti. Suya baktım. Dibi görünmüyordu. Etrafıma baktım, kimse görünmüyordu. Suya elimi soktum. Buz gibiydi su. Boğulmasa soğuktan ölürdü insan. Durdum öylece. Ellerimi açtım iki yana, gözlerimi kapattım. Ayaklarım iskeleden düştü düşecek. Zordu vedalar... Hele ki hayata veda etmek daha zordu. Ama en zoru ona veda etmekti. Derin bir nefes aldım. Son kez çektim içime havayı. Artık utanmıyordum. Artık korkmuyordum…