Yoğurt kovasından saksı yapanları sevemedim. Hak ettiği değeri veremeyeceksen bir çiçeğe sahip olmanın anlamı nedir? Bir şeye sahip olmanın ölçütü hak etmekse, sahip kalmanın ölçütü de öyle olmalı. Her gün hak etmeli insan, her defasında hak edebilmeli. Sen, belki de ben hak etmedik. O halde şimdi gidiyorum. Her seferinde başını yasladığın omuzlarıma, acılarımı ve sevinçlerimin yanına iliştirdiğim çantamı asarak gidiyorum. Kahkahalarla girmediğim gönlünün kapısından bir tebessümle çıkıyorum. O kapının ardındakine ait olamayışımla, sırtımda bir devenin yaratılışını kabul ettiği hörgüce benzer kamburumla gidiyorum. Sırtımı sana yaslayarak sabaha kadar oturduğumuz, her şeyi konuştuğumuz akşam, sehpanın üstünden alıp yüzüme tuttuğun o aynada görüp sevdiğim kendimi sana bıraktım. Geriye kalan bütün çirkinliğimi, bir de o aynayı alıp gidiyorum. Uyandığında bu evde olmayacağım artık. Benim nefes alabildiğim tek yer, seninse sadece birkaç duvardan ibaret eski bir ev olarak baktığın o yeri ardıma bırakarak gidiyorum. Bu kırık özgürlük hissini zafer saydığım için utanç duyuyorum ama neyse ki gidiyorum.
Senden vazgeçerek fakat senden geçemeyerek ve pek tabii asla geçemeyeceğimi bilerek... Neyse.
Kendimi yeniden tanıyor ve sana tanımlıyorum. Dinlemeyeceğini bilerek dönüyorum kürkçü dükkanıma. Bazı sabahlara güneş doğmamalıydı ya hani. Güneşin doğmadığı bu sabah, karanlığımı da alarak gidiyorum. Aydınlıklar sana kalabilir artık.